Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Asistan köpekler: Koşulsuz sevgi mi, doğallaştırılmış sömürü mü?

Santa Fe şehir merkezindeki adliyede koridorda oturmuş halde talimat bekleyen üç yaşındaki sarı Labrador Judge.
Santa Fe şehir merkezindeki adliyede koridorda oturmuş halde talimat bekleyen üç yaşındaki sarı Labrador Judge. ©  AP
© AP
By Buse Keskin
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Asistan köpekler yalnızca 'yardımcı' değil, duygusal emek harcayan, ortak yaşamın öznesi olma hakkı tanınmayan canlılar. Birkan Taş’ın araştırması, bu görünmez emeği ve insan merkezli düzenin çelişkilerini açığa çıkarıyor.

REKLAM

Engellilik, türcülük ve insan-hayvan ilişkileri üzerine düşündüğümüzde, çoğu zaman göz ardı edilen bir figür karşımıza çıkıyor: asistan köpekler. Onlar hem destek sunan yardımcılar hem de görünmez emeğin taşıyıcıları. Peki, bu hayvanlar gerçekten toplumun onlara atfettiği “koşulsuz sevgi” ve “sadakat” anlatısının ötesinde nasıl bir yaşam sürüyor?

Salt Beyoğlu’nda Salt tarafından düzenlenen 'Hayvanların Yaşamı' sergisi, bu konuya Kassel Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmalarını yürüten Birkan Taş'ın "Asistan Köpekler, Türcülük ve Sevgi Söylemini Yeniden Düşünmek" adlı konuşmasıyla değiniyor.

Taş, asistan köpekler üzerinden insan merkezli düşünce, normatif beden anlayışı ve ortak yaşam fikri hakkında Euronews Türkçe'ye konuştu. Onun araştırması, yalnızca köpeklerin değil, insan olmayan tüm öznelerin nasıl bir etik çerçevede yeniden düşünülmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Asistan köpekler üzerine yürüttüğü araştırmayla insan-hayvan ilişkilerini farklı bir perspektiften ele alan Birkan Taş, engellilik ve hayvan çalışmaları kesişiminde ortaya çıkan etik ve toplumsal meseleleri sorgularken bu alana yönelmiş. Taş aynı zamanda “Disability and Interdependence: Assistance Dogs” başlıklı araştırma projesinin yürütücüsü.

Taş’ın bu alana ilgisi, Hollanda’da katıldığı bir akademik konferans sırasında yaşadığı bir karşılaşmayla somutlaşmış. Konferansın molasında sevmek istediği yavru bir köpeğin asistan köpek olarak yetiştirildiğini öğrenince, ilk sorular zihninde belirmeye başlamış. Sosyalleşemeyen bu yavru köpek, çalışma ve oyun zamanını ayırt etmeyi öğrenmek zorundaymış. O andan itibaren Taş için asistan köpeklerin emeği, ilişkileri ve etik konumları akademik bir meseleye dönüşmüş.

Araştırma sürecinde onu en çok etkileyen unsurun, köpeklerin emeğinin çoğu zaman görmezden gelinmesi ve insan merkezli bir düşünce sistemi içinde refahlarının göz ardı edilmesi olduğunu ifade ediyor.

Köpeklerin evcilleştirilmiş ilk hayvanlar olmasına rağmen, bu sürecin onların özerkliklerini yok saydığını belirten Taş, insan merkezli düşünceyi özellikle asistan köpekler üzerinden ele almayı tercih ediyor. “Bu çalışan köpekler bazen çok sıkıcı, bazen tehlikeli işler yapıyorlar. Uykusuz kalabiliyorlar. Ne kadar çalışacakları, ne zaman emekli olacakları veya sonrasında ne olacağına dair yasal düzenlemeler ya yok ya da çok kısıtlı,” diyor ve ekliyor: “İnsan ihtiyaçlarını önceleyen sistemlerde köpekler çoğunlukla yalnızca ‘yardım eden araçlar’ olarak görülüyor. Oysa bu ilişkiler karşılıklılık, duygulanım ve ortak yaşama dair çok daha karmaşık boyutlar içeriyor.”

Taş’ın araştırması, yalnızca insan-hayvan ilişkileriyle sınırlı değil, türcülük ve engellilik eksenlerini birlikte ele alıyor. Bu iki dışlama biçiminin nasıl kesiştiğini şu sözlerle anlatıyor: “Türcülük hayvanları insan olmayan olarak değersizleştirirken, engellilik de bedensel normlara uymayan insanları dışlıyor. Asistan köpeklerle kurulan ilişkide bu iki dışlama biçimi iç içe geçiyor.”

Bu çerçevede, seçici çiftleştirme sonucu ortaya çıkan genetik sakatlıklardan, köpeklerin eğitim süreçlerinde karşılaştıkları normatif beklentilere kadar birçok katmanlı sorun görünür hale geliyor. Golden retriever gibi belirli ırklarda hastalık risklerinin artması, “normal” kabul edilen hayvanın hangi bağlamda “sakat” sayıldığını sorgulatıyor. Taş’a göre, bu noktada sakat bireylerin hayvan metaforlarıyla aşağılanması, hem türcülük hem de sakatlık karşıtı söylemler arasında güçlü bir bağ kurmayı gerekli kılıyor.

Ayrıcalıklı ama özgür değil

Asistan köpekler, türler arası hiyerarşide ilginç bir konumda yer alıyor. Dışarıdan bakıldığında ayrıcalıklı bir statüye sahip gibi görünseler de Taş, bu ayrıcalığın tamamen insanın yararına işlevsel bir pozisyona dayandığını belirtiyor. “Değer görüyorlar, ama bu değer mutlak kontrol ve beklentiyle birlikte geliyor,” diyerek bu çelişkiyi vurguluyor.

Bu köpeklerin “özel” statüleri, kimi zaman insan merkezli düzeni pekiştirirken, kimi zaman da insan-hayvan ilişkilerini dönüştürme potansiyeli taşıyor. Taş’a göre bu potansiyel, onları yalnızca “yardımcı” değil, özne olarak tanımaktan geçiyor: “Bu birliktelikler karşılıklı bakım, anlayış ve iletişim üzerine kurulu.”

Asistan köpeklerin maruz kaldığı sömürü biçimlerinden biri de, onların çalışmasını romantize eden “koşulsuz sevgi” anlatısı. Bu anlatının, köpeklerin duygusal emeğini doğallaştırarak görünmez kıldığını savunan Taş, “Bu köpekler yüzyıllardır süregelen seçici çiftleşme ve itaat eğitimi sonucunda bu görevleri yerine getiriyorlar. Mama ile koşullandırma büyük bir yer tutuyor. Elbette işinden mutlu olan köpekler vardır ama hakim anlatı, insan şiddetini perdeleyen bir ideolojik işleve sahip,” diyor.

Köpeklerin yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal emek harcadığını da hatırlatıyor. Sürekli tetikte olmak, duygusal değişimleri algılamak, kriz anlarında müdahale etmek, bazen saatlerce aynı yerde oturmak ya da tuvaletini tutmak zorunda kalmak, hepsi bu çok katmanlı emeğin parçaları.

Bu noktada devreye ortak yaşam fikri giriyor. Taş’a göre bu kavram, insan merkezli, sahiplenici ve kontrolcü ilişki anlayışlarını sorgulamaya çağırıyor. Ortak yaşam, yalnızca birlikte yaşamak değil; birbirini dönüştürmek, anlamaya çalışmak ve karşılıklı varoluş alanı tanımak anlamına geliyor.

Toplumda asistan köpeklere dair hâkim algıların dönüştürülebilmesi içinse eğitimden medyaya, yasalardan farkındalık kampanyalarına uzanan çok katmanlı bir değişim gerektiğini vurguluyor. Asistan köpeklerin yalnızca bireysel ihtiyaçları karşılayan “yardımcılar” değil, türler arası ortak yaşamın aktif bileşenleri olduğunu kabul etmenin; hem engellilik söylemini hem de türcülük eleştirisini daha kapsayıcı biçimde yeniden inşa etmenin kapısını aralayabileceğini söylüyor.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Köpeklerin Parkinson'un kokusunu alabildiği keşfedildi

ABD'de bir haftadır kayıp olan köpek eve döndüğünü zili çalarak haber verdi

'Köpekler için Mimarlık' sergisi Milano'daki ADI Tasarım Müzesi'nde açıldı