BM İklim Zirvesi'ne bu yıl fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarının ve ülkelerin ulusal katkı beyanlarının yanı sıra, yerli halkların sesi ve iklim aktivistlerinin isyanı damga vurdu.
Brezilya'nın Belem kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi COP30'un ikinci haftasına girdik.
10-21 Kasım arasında düzenlenen COP30'a bu yıl fosil yakıtlardan çıkış tartışmalarının ve ülkelerin ulusal katkı beyanlarının yanı sıra, yerli halkların sesi ve iklim aktivistlerinin isyanı damga vurdu.
Masada ayrıca iklim kriziyle mücadele için iddialı bir finansal girişim de vardı.
İşte önemli başlıklarla COP30'un ilk haftası:
Fosil yakıtları ne zaman terk ediyoruz?
COP30’daki tartışmalarının en çetrefilli ve siyasi gündem maddesi, küresel ölçekte fosil yakıtların aşamalı terkine ilişkin bir yol haritası fikri.
Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva, The Guardian'a yaptığı açıklamada, bu tartışmanın cesaretle ele alınması gerektiğini söylerken, Brezilya ev sahibi olarak öneriyi resmen sahiplenmiyor.
Bu fikir COP28’de (Dubai) kabul edilen “fosil yakıtlardan uzaklaşma” taahhüdünü pratiğe dökmeye yönelik bir hamle olarak okunuyor. O dönemde bu taahhüt, takvim ve uygulanabilirlik açısından detay içermemişti ve bazı petrol ihracatçısı ülkelerin direnci COP29’da sürecin ilerlemesini engellemişti.
COP30’da da amaç, bir “yol haritası” hazırlamak değil, daha ziyade bunun nasıl ele alınacağına dair bir süreci başlatacak forumlar ve teknik çalışmaları mümkün kılmak.
Her 25 katılımcıdan biri fosil yakıt lobicisi
Fosil yakıt lobicileri son yıllarda COP zirvelerinin kanayan yarası haline gelmiş durumda. Lobici yoğunluğu devamlı protesto edilse de enerji firmalarının temsilcileri zirvede varlığını sürdürüyor.
Kick Big Polluters Out (KBPO) koalisyonunun yeni analizine göre, COP30'a katılan her 25 kişiden biri fosil yakıt temsilcisi.
Belem'deki BM iklim zirvesine bin 600'den fazla fosil yakıt temsilcisine erişim izni verildiğini saptayan çalışma, bunların görüşmelere katılan neredeyse tüm ülke heyetlerini açık ara geride bıraktığını gösteriyor. Yalnızca ev sahibi ülke Brezilya, 3 bin 805 kişilik heyetiyle daha fazla kişi gönderdi.
KPBO, bunun geçen yıl Azerbaycan'ın Bakü kentinde düzenlenen zirveye kıyasla yüzde 12'lik bir artış olduğunu ve koalisyon 2021'de katılımcıları incelemeye başladığından beri COP'ta fosil yakıt temsilcilerinin en yüksek yoğunluğunun bu yıl kayda geçtiğini söylüyor.
Sokaklarda fosil yakıt 'defnedildi'
Zirvenin dışı ise yine farklı bir hikaye anlatıyor. Belém sokaklarında on binler, ellerinde "petrol-kömür-gaz" yazılı tabutlar ve Amazon’u simgeleyen dev hayvan figürleriyle yürüdü. Gösteriler “fosil yakıtların cenazesi” metaforuyla yapıldı.
Gösteriler sadece sembolik değildi; COP30’un karar alma mekanizmalarına yönelik baskı, iklim adaleti talepleri, fosil lobilerinin dışlanması ve uluslararası iklim finansmanının artırılması yönünde somut talepler de vardı.
Zirvenin yemekleri aile çiftliklerinden geldi
COP30'la birlikte ilk kez bir BM iklim zirvesinde sunulan yiyeceklerin en az yüzde 30’unun aile çiftçiliği, agroekoloji ve yerli topluluk üretiminden tedarik edilmesi kuralı uygulandı.
yıllara yayılan kampanya sonucu alınan bu karar, kırsal üretime binlerce dolarlık doğrudan alım sağlayacak ve yaklaşık 8 bin aile çiftliğini kapsayan bir tedarik ağını gündeme getiriyor.
Bu politika sadece gıda güvenliği ya da yerel gelir artışı sağlamıyor; aynı zamanda "sosyobiyonomi" kavramını görünür kılıyor. Bu; biyoyakıt merkezli "biyoekonomi" anlayışından farklı olarak, yerlilerin bilgisi, topluluk yönetimi ve ormanların korunmasının ekonomik değerini eş zamanlı kucaklayan bir model.
Amazon’un sosyobiyonomisi
Sosyobiyonomi, Amazon’un yerli topluluklarının hem kültürel hem ekonomik hem de ekolojik mirasını merkeze alan bir model. Bu yaklaşım, tropikal ormanların “ayakta kalmasının” yalnızca karbon açısından iklim faydası olmadığını; aynı zamanda biyolojik çeşitlilik, su döngüsü, toprak rejenerasyonu ve sürdürülebilir gelir fırsatları yarattığını gösteriyor.
The Nature Conservancy gibi kuruluşların analizleri, zirvenin düzenlendiği Pará eyaletindeki sosyobiyonominin 2040’a kadar yüz milyarlarca real gelir yaratma potansiyelinden bahsediyor; COP30’un yöresel satın alma politikası bu potansiyelin küçük ama stratejik bir örneği.
IPAM Amazônia'ya göre bu model; Amazon’un ormanında sürdürülebilir kakao, kauçuk, yerel meyveler (cupuaçu, açaí), tohum ve yerel ürünlerin ticarileşmesiyle ormanın kesilip tarla açılmasına göre daha uzun süreli ekonomik fayda sağlıyor. COP30’un tedarik şartı, bu tedarik zincirini görünür kılmayı ve devlet politikalarında kalıcı bir etki yaratmayı hedefliyor.
TFFF: 125 milyar dolarlık iddialı girişim
Belém’de tanıtılan en iddialı finans girişimlerinden biri de Tropical Forest Finance Facility (TFFF) oldu.
Amaç, orman korumasını uzun vadeli ve öngörülebilir finansmanla desteklemek: Hedef rakam 125 milyar dolar civarında ve fonun kullanım mantığı, sermaye piyasalarından elde edilecek getirilerin tropikal orman koruması için sonuç temelli yıllık ödemelere dönüştürülmesi şeklinde.
Daha basitçe, girişimin mantığı şu: Büyük yatırımcılar ve devletler bir fona para koyacak; bu para sermaye piyasalarında işletilerek gelir elde edecek. Elde edilen bu yıllık gelir, tropikal ormanları koruyan ülkelere ve yerel topluluklara “ormanı ayakta tuttukları” için düzenli ödeme olarak verilecek. Yani TFFF, ormanı kesmemek ve korumak için ekonomik bir teşvik yaratacak. Böylece ülkeler tarım alanı açmak, maden çıkarmak veya petrol üretmek yerine, ormanı sağlam tuttukça her yıl para alacak.
TFFF tahminlerine göre, doğru tasarlandığında hem ülkelere hem de yerel topluluklara istikrarlı gelir sağlanabilir.
Ancak TFFF ile ilgili hem politik hem etik soru işaretleri var:
- Fonun tasarımı yerli halkların haklarını ve yerel yönetişim mekanizmalarını gerçekten merkezine koyacak mı?
- Büyük sermaye aktörlerinin kar beklentileri ile ekosistem koruma hedefleri nasıl çatışmayacak?
- Fonun performans kriterleri (ör. uzun dönem düşük orman kaybı) nasıl belirlenecek ve denetlenecek?
TFFF ödemeleri genelde devletlere yapılacak şekilde tasarlanıyor. Ama Amazon, Kongo Havzası veya Borneo gibi bölgelerde ormanların büyük kısmı yerli halkların, kabilelerin, geleneksel toplulukların yaşadığı ve yönettiği alanlar.
Brezilya yönetimi, TFFF tasarım sürecine tarafları dahil etme iddiasında; ancak sivil toplum bazı detaylarda şeffaflık, hak temelli dağılım ve yerli katılımının daha güçlü olması gerektiğini söylüyor.
COP30’ta TFFF için ilk destek ve taahhütler duyurulsa da uygulama aşamasındaki riskler ve güç dengeleri hâlâ tartışma konusu.
Yerli halkların uygulamaları müzakere edildi
COP30’un en özgün yanlarından biri, Amazon’un yerli halklarının bilgi, yönetişim ve pratik deneyimlerinin müzakereye taşınması oldu.
Bu toplulukların başında da Ashaninka geliyor.
Ashaninka topluluğunun Upper Juruá’daki deneyimi COP30’un öne çıkan vaka çalışmalarından biri: 19. yüzyıl sonundan bu yana maruz kaldıkları birçok baskıya rağmen topluluk, 1992 sonrası topraklarını yeniden ağaçlandırarak ormansal bütünlüğü büyük oranda geri kazandı; tahrip oranı yüzde 30’lardan yüzde 0,5’e indi. Topluluğun kolektif karar alma, agroforestri, yangın yönetimi ve sürdürülebilir ürün ticareti temelli yönetişim mekanizmaları, orman korumasının yerelden yürüyebildiğini gösteriyor. Bu tür modeller, dışarıdan dayatılan “koruma” projelerinden farklı olarak toplumun ihtiyaç ve ritmlerine uyarlanabiliyor.
COP30’ta savunulan yaklaşım, yerli halkların gözlemsel ve deneysel bilgisini iklim bilimleriyle harmanlamak.
Zirveden hangi somut adımlar beklenmeli?
COP30’un kısa vadeli çıktıları muhtemelen şu eksenlerde toplanacak:
- Fosil yakıttan çıkış için gönüllü, aşamalı yol haritaları hazırlamak üzere bir forum/çalışma grubu kurulması; takvim vermek yerine sürecin başlatılması.
- TFFF için ilk maddi taahhütler ve pilot uygulama mekanizmalarının ilanı, ancak tasarım aşamasında yerli halklara ayrılmış pay ve yönetişim garantileri konusunda netleştirme ihtiyacı.
- COP lojistiğinde aile çiftçiliği ağırlıklı satın alma modellerinin izlenmesi ve raporlanması.
Bilgi notu: COP nedir, nasıl örgütlenir?
COP özetle 1994’te kabul edilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (UNFCCC) en üst karar alma organı.
197 ülkenin taraf olduğu sözleşmenin imzacıları kabaca üç grupta toplanıyor. EK-1 diye bilinen ilk grupta 40 ülke ve Avrupa Birliği bulunuyor. Bu ülkeler sanayileşmiş ülkeler ve piyasa ekonomisine geçiş ülkeleri olarak 2 grupla sınıflandırılıyor.
EK-2'de ise 23 ülke ve Avrupa Birliği yer alıyor. Bu grup iklim değişikliğiyle mücadelede maddi kaynak gereken ülkelere destekte bulunacak sanayileşmiş ülkelerden oluşuyor. Aslında Türkiye de resmi olarak bu grupta yer alıyordu ama 2001’de EK-2 listesinden çıkarılarak EK-1 geçiş ekonomisi sınıfına dahil olmayı talep etti.
Üçüncü grup ise Ek dışı ülkeler diye biliniyor. Bunlar arasında emisyonlarını azaltmaya, işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilen ama belirli bir yükümlülük altına alınmayan 100’den fazla ülke var.
1995’te Almanya’nın başkenti Berlin’de başlayan konferanslar çeşitli kazanımlara imza attı. Ancak değerlendirmelerin çoğuna göre bu toplantılarda tarafların karar verme kabiliyeti ve hızı beklenenden daha az oldu.
1988'de kurulan BM organı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) iklim kriziyle ilgili bilimsel verileri devamlı güncelleyerek yayımladığı raporlarla Taraflar Konferansı’nda alınan kararlara rehberlik eden yegane organ oldu.
Ancak son konferanslarda tarafların tutumuna ve BM’nin karar alma mekanizmalarına dair eleştirel sesler daha çok duyulmaya başladı. 2018’de Polonya'nın Katoviçe kentinde düzenlenen COP24, eleştirel seslerin yükseldiği o konferanslardan biri olmuştu.
O zamandan beri COP zirveleri çözümsüz kalmak ve petrol lobicilerine yer vermekle eleştiriliyor. Zirveler genellikle iklim eylemlerinin gölgesinde gerçekleşiyor.