Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül (Grand Prix) alan Manevi Değer, 26 Aralık itibarıyla MUBI’de izleyiciyle buluşuyor. Euronews Türkçe, Norveçli yönetmen Joachim Trier ile bugüne kadarki en kişisel filmi olarak nitelendirilen bu yapım üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi.
Bazen bir ev, duvarlarının ötesine geçer — sadece yaşanmış anıları değil, konuşulamayan cümleleri, ertelenmiş yüzleşmeleri ve sessizce aktarılan yasları da taşır. Joachim Trier’in 'Manevi Değer'indeki (Sentimental Value) malikâne de tam olarak böyle bir yer: hem bir sığınak hem de bir hayaletin yankısı.
Cannes Film Festivali’nde Grand Prix ödülünü kazanan film, MUBI sunumuyla izleyiciye ulaşan en kişisel Trier anlatısı olarak bugün (26 Aralık) sinemaseverlerle buluşuyor.
Norveçli yönetmen, 'Reprise,' 'Oslo, 31 August' ve 'The Worst Person in the World' gibi filmleriyle insan ilişkilerinin kırılgan yapısını sinema tarihine nakşetmişti. Ancak 'Manevi Değer,' tüm bu temaların olgunlukla yeniden biçimlendiği, aile ve hafıza üzerine yoğunlaşan bir film. Trier bu kez, iki kız kardeşin yıllar sonra babalarıyla yeniden buluştuğu hikâye ile zamanın insana ne yaptığını anlatıyor: hatırlamak ve unutmak.
Joachim Trier’in filmografisinde hem kişisel hem de duygusal açıdan özel bir yere sahip. Trier, filmin merkezine bir evi yerleştiriyor. Hem fiziksel bir mekân hem de metafor olarak işlev gören bu ev, iki kız kardeşin babalarıyla olan karmaşık ilişkilerini yeniden gözden geçirdikleri bir alan hâline geliyor.
Euronews Türkçe'ye konuşan yönetmen, hikâyeyi kurgularken zamanın sınırlılığı fikrinden yola çıktığını söyledi. Kız kardeşlerin babaları ile artık sonsuz bir vakte sahip olmadığını göstermek istediğini ifade eden yönetmen, “Ev, bu farkındalığa tanıklık eden bir mekân. Aynı zamanda sinemasal açıdan da çok zengin çünkü 20. yüzyıl boyunca yaşamış bir karakter gibi. Tarihin dokusunu ve zamanın izlerini o duvarlarda göstermek benim için heyecan vericiydi," dedi.
Film, 2026 Altın Küre Ödülleri’nde 8 dalda aday gösterilerek şimdiden ödül sezonunun en güçlü yapımlarından biri oldu. Adaylıklar arasında En İyi Film (Dram), En İyi Yönetmen (Joachim Trier), En İyi Kadın Oyuncu (Renate Reinsve), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Stellan Skarsgård) ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Elle Fanning, Inga Ibsdotter Lilleaas) gibi önemli kategoriler yer aldı.
Ayrıca 'Manevi Değer' Avrupa Film Ödülleri ve BAFTA’larda da listelere girerek uluslararası ölçekte geniş bir yankı uyandırdı. Eleştirmenler, filmin zarif anlatımını “duygusallıktan kaçınarak duyguyu hissettiren bir sinema dersi” olarak nitelendiriyor.
Trier "Manevi Değer"in kendisi için yalnızca bir aile hikâyesi değil, aynı zamanda zamanla, hafızayla ve sessizce aktarılan duygusal mirasla hesaplaşma biçimi olduğunu söylüyor: “Bu filmde uzlaşmanın mümkün olup olmadığını değil, uzlaşmaya çalışmanın insana ne öğrettiğini anlatmak istedim."
Köklerle hesaplaşmak
Filmin adı 'Manevi Değer' de Trier için özel bir anlam taşıyor. Ona göre bu ifade, hem öznel duygusal bağları hem de nostaljik bir tınıyı içinde barındırıyor.
“Bu kelime bana eski bir caz şarkısını hatırlatıyor,” diyen yönetmen gülerek şunları da sözlerine ekledi: “Tıpkı film gibi; geçmişe dönük, duygusal ama aynı zamanda ironik bir ton taşıyor.”
Trier'e göre filmin merkezinde yer alan ev, yalnızca bir mekân değil, zamanın katmanlarını tutan bir varlık gibi: “Bu iki kız kardeşin artık babalarıyla sonsuz zamanlarının kalmadığını hissetmelerini göstermek istedim. Bir evi bu farkındalığın tanığı yapmak, hem duygusal hem de sinemasal olarak güçlü bir fikirdi.”
Ev, geçmişin ve bugünün iç içe geçtiği bir sahne. Geriye dönüşlerle anlatılan hikâyede, duvarlar yaşanmışlığa, mobilyalar sessizliğe, fotoğraflar pişmanlığa dönüşüyor. Trier, bu mimariyi hem görsel hem duygusal bir metafor olarak kullanıyor; zamanın geçiciliği, aile bağlarının kırılganlığıyla birleşiyor.
Karakterlerin merkezinde bir baba figürü var: Gustav Borg. Eskiden tanınan bir yönetmen olan Gustav, yıllar sonra ailesinin kapısını çalar. Fakat dönüşü bir yüzleşme değil, yarım kalmış bir monolog gibi.
Hikâyeyi kolay bir barışma anlatısına dönüştürmekten kaçınan Trier, “Hayatta sadece konuşarak her şeyi çözebileceğimize inanmıyorum,” dedi. “Filmdeki mesele, uzlaşmanın kendisi değil, onun imkânsızlığı. Farklılıklarımızla nasıl barışabiliriz, buna bakmak istedim.”
Norveç’in savaş sonrası kuşakları arasında sessizce aktarılan travmalar, Gustav karakterinde yankılanıyor. Trier’in yarattığı baba karakteri Gustav, bencil, başarısız ve duygusal olarak donuk bir sanatçı. Ancak yönetmen bu karakteri klişeye düşmeden ele almak istediğini şu sözlerle aktardı: “Gustav başlangıçta kendine dönük, talepkâr bir baba gibi görünse de zamanla kırılganlığını ve geçmişten gelen yaralarını görüyorsunuz."
"Ben savaş sonrası üçüncü kuşağım; dedem Nazi işgaline direnen biriydi. O travmalar kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Gustav’ın çocuklarıyla arasındaki mesafenin ardında da bu sessiz miras yatıyor."
Joachim Trier için bu film aynı zamanda kendi geçmişine bir bakış. Bu yönden de Trier’in aile geçmişi adeta filmin DNA’sına işlemiş durumda. “Dedem yönetmendi, anne babam sinemada çalıştı. Ailede birçok şey söylenmeden aktarılır,” diyen yönetmen sözlerini şöyle sürdürdü: “Sinemanın güzelliği, bu sessiz alanları görünür kılabilmesinde.”
Bu yaklaşım, filmi klasik aile dramalarının ötesine taşıyor. Trier’in kamerası sessizlikte kalmayı, karakterlerini çözmekten çok anlamayı seçiyor. Gustav’ın duygusal yetersizliği, babalığının kırılganlığıyla birleşiyor; iki kızının onunla yeniden bağ kurma çabası, izleyiciyi kuşaklar arası iletişimsizliğin evrenselliğiyle yüzleştiriyor.
Trier’e göre sinema, zamanla kurduğu ilişki nedeniyle eşsiz bir sanat formu. “Film bir hafıza biçimi,” diyor yönetmen. “Bir anı kaydedersiniz, sonra yıllar geçer, siz değişirsiniz ama film aynı kalır. Bu, geçmişle şimdi arasında bir diyalog kurmak gibidir. Zamanın esnekliği, hikâye anlatımının en büyüleyici yönlerinden biri. Bazen bir anı uzatır, bazen kesersiniz. Gösterilenle gösterilmeyen arasındaki boşluk, anlatının kendisidir.”
'Manevi Değer' tam da bu diyalogun filmi: bir anın uzayıp diğerinin kısaldığı, hatıraların birbiriyle yarıştığı bir yapıda. Trier zamanı büküyor; eksik kalan sahneler, boşluklar, izleyicinin zihninde tamamlanıyor. Bu da filmi yalnızca bir aile hikâyesi değil, zamanın algısına dair felsefi bir metin hâline getiriyor.
Karanlığın içinde umudu savunmak
2025 Cannes seçkisinde çok sayıda film hastalık, yıkım ve umutsuzluk temalarına odaklanırken, Trier’in filmi tam tersine onarım, bağışlama ve umut üzerine kurulu. “İki küçük çocuğum var,” diyen yönetmen şunları da sözlerine ekledi: “Onların geleceği için uzlaşmanın mümkün olduğuna inanmak zorundayım. Sanatta da bu umudu arıyorum.”
Yazım sürecinde Beatles dinlediğini, özellikle John Lennon’ın 'Imagine'ına sık sık döndüğünü söylüyor: “Eskiden o şarkıyı fazla duygusal bulurdum. Artık öyle düşünmüyorum. Bu kadar karanlık bir dönemde umut, bence en dürüst duygulardan biri.”
Film, yakınlık, sessizlik ve kimlik üzerine temalarıyla sık sık Ingmar Bergman’ın 'Persona' filmi ile karşılaştırıldı. Trier bu benzetmeye mesafeli dursa da bilinçaltındaki etkileri inkâr etmedi: “'Persona’yı çok seviyorum ama referans bilinçli değildi."
"Yine de Bergman bize, iki insan arasındaki buluşamama hâlinin sinemada nasıl anlatılabileceğini öğretti. Ben de o alana, o sessiz bölgeye bakmak istedim," diye ekledi.
'Manevi Değer' aynı zamanda “film içinde film” yapısıyla da Trier’in sinema anlayışına bir gönderme niteliğinde. “Ben hep kişisel filmler yaptım,” diyen yönetmen sözlerini şöyle sürdürdü: “Ticari bir tür amacıyla değil, yaratıcı kontrolü elimde tutarak üretmek istedim. Küçük bir ülkeden geliyorum; Norveç sinemasının uluslararası alanda tanınması zordu. Bugün dünyanın farklı yerlerinden insanlarla filmim üzerine konuşabilmek benim için çok değerli.”
Bergman’ın izleri hissedilse de 'Manevi Değer,' Trier’in özgün sinemasal dilini koruyor: duygusal yoğunluğu dengeleyen bir sadelik, içsel çatışmayı görsel şiirsellikle anlatan bir ritim.
Cannes’dan Grand Prix ile döndü
'Manevi Değer' 21 Mayıs 2025’te Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında prömiyerini yaptı ve festivalin ikinci büyük ödülü olan Grand Prix’yi kazandı. Gösterim sonrası izleyiciler, Trier’in ekibini dakikalarca ayakta alkışladı.
Trier, Cannes’daki ödül töreninde mikrofonu alıp yönetmen Luis Bunuel’den bir alıntı yaptı: “Ben filmlerimi arkadaşlarım için yaparım.” Ve ardından ekledi: “Eğer bu film dünyada yeni dostluklar kurabiliyorsa, amacına ulaşmıştır.”