Papa Francis'in ardından yeni Papa'nın Kilise ile Batılı ülkeler, özellikle de ABD arasında yeniden samimi ve derin ilişkiler kurması gerekecek. Vatikan diplomasisi zaten iş başında, ancak yeni konklav bazı sürprizleri saklı tutabilir.
Kendisinin ayin başlığı ve papalık cübbesi giydiği bir fotoğrafına ve son günlerde papa olma isteğiyle ilgili açıklamalarına bakılırsa, ABD Başkanı Donald Trump'ın Vatikan'ın dünya siyasetindeki rolüne alışılmadık bir ilgi duyduğu anlaşılıyor. Ancak tek dünya lideri Trump değil.
Uluslararası gerginlikşer, dini radikalleşme ve kıyametvari nükleer tehditlerin olduğu bir zamanda, ülkelerin Kardinaller Meclisi (konklav) toplantısını etkileme cazibesi güçlü.
Bunu Trump'tan daha gizlice yapsalar da, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin önceliklerine uygun bir papa seçtirmeye çalıştıkları bildiriliyor.
Batı siyasi düzenindeki çatlaklar, Katolik Kilisesi'nin coğrafi ve inanç açısından daha uzaklara bakmasına neden olan Vatikan içindeki iç ayrışmalarla örtüşüyor.
Daha az merkeziyetçi bir Katolik Kilisesi mi?
Roma La Sapienza Üniversitesi'nde karşılaştırmalı kamu hukuku profesörü olan Francesco Clementi'ye göre, gelecekteki Papa'nın seçimi konusunda kardinaller arasındaki kutuplaşma merkeziyetçiler ve enternasyonalistler arasında olabilir.
Euronews'e konuşan Clementi, "Konklavda, Kilise'nin merkezi hükümet fikrine geri dönüşüne dayanan bir yorum ile Batı'nın kriziyle karşı karşıya kalan Avrupa Kilisesi'nin bir şekilde mümkün olduğunca adem-i merkeziyetçi olması gerektiğine dayanan bir yorum arasında bir çatışma yaşanacaktır," diyor.
Papa Francis tarafından Kilise kurumlarında başlatılan reformlar kesinlikle ikinci hipoteze, yani Vatikan'ın yürütme ve karar alma yapılarının uluslararasılaşmasına doğru ilerliyordu.
İtalya Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler ve Uluslararası Güvenlik Genel Müdürü ve Roma'daki Luiss Üniversitesi'nde Diplomasi ve Müzakere profesörü olan Pasquale Ferrara şöyle diyor: "Papa Francis dünyanın dört bir yanından kardinaller atadı. Bu çok uluslu yapı konklavda çok farklı hassasiyetleri beraberinde getiriyor. Bu konklavın dünyanın çeperlerini Roma'ya getirme rolünü üstleneceğine inanıyorum."
2013 yılında birçok gözlemci Papa Francis'i "Amerika'nın papası" olarak adlandırdı. ABD'de hem inançlılar hem de siyasi kurumlar, onun atanmasıyla Vatikan'ın güç ekseninin geleneksel Avrupa merkezciliğinden Amerikan dünyasına kaydığına inanıyordu.
Ancak Papa Francis'in savaş, göçmen hakları, mevcut ekonomik düzenin toplumsal çatlakları, kilisenin Çin ve Rusya ile diyaloğu ve İsrail'i eleştirme isteği gibi konulardaki aktif ve eleştirel tutumları, beklentilerinin bir kısmını boşa çıkardı.
Pasquale Ferrara, "Laudato Si' Genelgesi'nde yer alan tüm değerlerin, Papa Francis'in haksız olarak gördüğü bir sosyo-ekonomik modelle çeliştiği açıktır: Turbo-kapitalizm, çevresel yıkım ve bir tür özel Büyük Teknoloji neo-emperyalizmi," diyor.
Bu ulus ötesi meselelerin sadece bir ülkeyle ilgili olmadığını, ancak ABD'deki yaşamın gerçekliğinin açıkça merkezinde yer aldığını açıklıyor.
"Bunun Amerika Birleşik Devletleri'nin lehine veya aleyhine olmakla ilgili olduğunu düşünmek biraz indirgeyici."
Konklavın gündemi
Savaş ve barış, tarihsel olarak tüm papalar için önemli siyasi konulardır, ancak Papa Francis diplomatlarını Ukrayna ve Gazze'deki savaşlarda tarihsel olarak aktif arabuluculuk rollerine göndererek "öldürmeyeceksin" emrinin çok ötesine geçti.
Papa Francis'in siyasi pozisyonları hem eleştiri hem de coşku çekti. Vatikan diplomatları bazı durumlarda Papa Francis'in bazı ifadeleri konusunda görüşlerini düzeltmek zorunda kaldılar. Bu ifadelerde Vatikan otoriter rejimleri ve liberal demokrasileri aynı etik düzeye yerleştirmiş gibi görünüyordu.
Anayasacı ve eski İtalyan parlamentosu üyesi olan Profesör Stefano Ceccanti, bu etkileşim modelini "aşırı gerçekçi politika" olarak tanımladı.
Son papanın görev süresini, kiliseyi moderniteye açan 1965'teki İkinci Vatikan Konseyi ile başlayan bir eğilimle karşılaştırıyor.
Euronews'e konuşan Ceccanti, "Avrupa'daki Hristiyan demokrat partilerin ve Katolik, demokratik ve anti-komünist ABD Başkanı John F Kennedy'nin onaylanması dalgasıyla, Katolik Kilisesi ve Papa VI. Paul, demokrasinin Evanjelik ideallere en yakın siyasi rejim olduğunu ortaya koydu," diyor.
Papa Francis'in Rusya, Çin ve diğerleri de dahil olmak üzere demokratik olmayan ülkelerle yaptığı açılımlar ve anlaşmalar, kilisenin kendi içinde bile bir miktar şaşkınlığa neden oldu.
Ceccanti, "Bazı durumlarda belki de kilisenin Çin gibi demokratik olmayan ülkelerle bir arada yaşama ve etkileşim kurma ihtiyacı ile yerleşik demokrasiler ile demokratik olmayan rejimler arasındaki (kilise doktrini açısından önemli) farklılıkların farkındalığı arasındaki fark iyi anlaşılmamıştır," diye ekliyor.
Papa Francis'in cenazesinde ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Aziz Petrus Bazilikası'nda görüştü. Bunu, 17. yüzyılın sonunda vaftiz havuzuna dönüştürülen imparatorlar Hadrian ve Otto'nun antik lahitinin bir bölümünün yanında yaptılar. Bu, Papa Francis'in mensup olduğu Cizvit geleneği için siyasi zafer zamanıydı. St. Ignatius of Loyola tarafından kurulan tarikatın hem büyük Avrupa saraylarında hem de Avrupalıların keşfettiği dünyanın ücra köşelerinde büyük siyasi ve kültürel etki yarattığı yıllar.
Ayrıca Macron ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, St. Peter'daki gizli ABD-Ukrayna görüşmelerinde kısa süreliğine göründüler.
Diplomasi ve ademi merkeziyetçilik
Stefano Ceccanti, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş söz konusu olduğunda Kardinal Parolin ve İngiliz Başpiskopos Richard Gallegher'in Rusya'nın saldırgan taraf olduğunu her zaman açıkça belirttiklerini ve Ukrayna'nın kendini savunma hakkını teyit ettiklerini söylüyor: "Konsey'in meşru savunma kavramıyla öngördüğü gibi, bu kavram adil savaştan daha kısıtlayıcı bir fikirdir."
İki kardinal, Emmanuel Macron ve Keir Starmer'ın sağduyulu görünümleriyle Vatikan politikasını Avrupa Birliği ve İngiltere'nin pozisyonlarıyla etkili bir şekilde yeniden düzenlediler.
Katolik Kilisesi'nin dış ve çevresel boyutuna önem vermek , tarihi ve ruhani faaliyetlerinin geleneksel merkezi olan Roma ve Avrupa'yı yeniden canlandırmak için de önemli.
Kilise'nin uluslararasılaşması arttıkça, yerel çeşitliliğe duyulan saygı da artmalıdır.
Ceccanti, "Bazı konularda biraz daha ademi merkeziyetçi ve çeşitlendirilmiş çözümlere alışmamız gerekecek. Bu anlamda, yerel sembollerin güçlendirilmesi daha gerçekçi bir yöne gidiyor," diyor.
Geleceğin papası için Katolik Kilisesi'nin dünyadaki varlığının Jorge Mario Bergoglio'nun başlattığı reformların devamında mı yer alacağı, yoksa bir adım geri çekilip Benedict XVI ve John Paul II dönemlerinde olduğu gibi Batılı güçlerle geleneksel siyasi ilişkilerin yeniden mi kurulacağı sorusu yanıt bekliyor. Kendisi aslında Doğu'daki komünist rejimlerin sona ermesinin mimarlarından biriydi.
Kardinal Parolin yeni bir Vatikan uluslararası politikasının temellerini attı. Ancak pek çok gözlemciye göre, dünyanın uzak köşelerinden gelen kardinallerden oluşan yeni konklavın yapısı pek çok sürprize gebe olabilir.