Radyo sinyali kavramı "uzaylılarla iletişim" konseptini çağrıştırsa da durum böyle değil. İşte 3I/ATLAS'la ilgili son veriler.
Gökbilimciler, önceki günlerde Güney Afrika’daki MeerKAT radyo teleskobu tarafından tespit edilen sinyallerin, çokça tartışılan yıldızlararası cisim 3I/ATLAS’tan geldiğini doğruladı.
Güneş Sistemi'ne dışarıdan geldiği bilinen üçüncü yıldızlararası ziyaretçi olan 3I/ATLAS'tan ilk kez radyo sinyali alınması basında ve sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Zira bu gizemli cismin, olası bir uzaylı medeniyetine ait bir teknoloji olabileceği iddiaları aylardır tartışılıyor.
Radyo sinyali kavramı da bu bağlamda "uzaylılarla iletişim" konseptini çağrıştırdı. Ancak durum böyle değil.
Radyo sinyali nedir?
Radyo sinyali, uzayda da Dünya’da da aslında oldukça sıradan ve doğal bir olgu. “Sinyal” sözcüğü çoğu zaman insan yapımı bir yayını çağrıştırsa da, doğa pek çok mekanizmayla radyo dalgaları üretebilir.
Elektromanyetik spektrumun radyo dalgaları bölümünde yer alan enerji dalgasına radyo sinyali adı veriliyor.
Doğada atom ve moleküllerin enerji seviyeleri değiştiğinde, yıldızlarda patlamalar ve plazma hareketleri oluştuğunda, manyetik alan içindeki yüklü parçacıkların hareketiyle veya kuyruklu yıldızların Güneş'in yakınından geçerken buzlarının çözülmesiyle radyo emisyonları oluşabiliyor.
3I/ATLAS'ın sinyalinde ne bulundu?
3I/ATLAS'tan gelen radyo emisyonları üzerine yapılan yeni analizler de bu sinyallerin doğal kimyasal süreçlerden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Sinyaller ilk tespit edildiğinde, 3I/ATLAS’ın alışılmadık radyo desenleri sosyal medyada hızla yayıldı ve bazı kullanıcılar cismin başka bir medeniyet tarafından gönderilmiş bir keşif aracı olabileceğini öne sürdü.
MeerKAT, 24 Ekim 2025’te Güneş’in arkasından yeniden ortaya çıkan 3I/ATLAS’ı gözlemlerken 1.665 ve 1.667 gigahertz frekanslarında radyo emilim çizgileri kaydetti. Bu frekanslar, Güneş ışığının kuyruklu yıldızlardan yayılan su buharını parçalayarak oluşturduğu hidroksil (OH) moleküllerine işaret ediyor.
Bu kimyasal imza, Güneş’e yaklaşan aktif kuyruklu yıldızlarda sık görülen bir süreç. Bu yüzden bilim insanları sinyalin bir yayın değil, bir moleküler emilim izi olduğunu vurguluyor.
Yıldızlararası bir gezgin
3I/ATLAS, keşfedildiğinden beri sansasyonel iddiaların ve haberlerin merkezinde.
Harvard Üniversitesi'nden astronom Avi Loeb, bu gökcisminin “tasarlanarak Güneş Sistemi’nin içine yönlendirildiğini” ve hatta küçük “mini-sondalar” bırakıyor olabileceğini öne sürmüştü.
Ancak gökbilimciler arasında oluşan genel kanaat nesnenin, sıradışı özellikleri olsa da, bir kuyruklu yıldız olduğu yönündeydi.
Gizemli kozmik cisim, ilk kez Zwicky Transient Facility (ZTF) tarafından fark edilmişti. Daha sonra yapılan geriye dönük incelemeler, cismin aslında keşfinden yaklaşık bir yıl önce, 17 astronomik birim (Dünya ile Güneş arasındaki ortalama mesafeye eşit olan mesafe ölçüsü / AU) uzaklıktayken bile gözlemlendiğini ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, cismin Güneş’e yaklaşırken 6,5 AU mesafeden itibaren aktif hale geldiğini ve yoğun şekilde toz ve gaz salmaya başladığını belirlemişti.
Veriler, 3I/ATLAS’ın tipik bir kuyruklu yıldızdan beklenenden daha hızlı parlaklaştığını göstermişti. Hatta bu parlaklık artışı, Güneş Sistemi’nde görülen uzun dönemli kuyruklu yıldızlarla daha çok benzerlik taşıyordu.
Hubble Uzay Teleskobu gözlemleri, cismin saniyede onlarca kilogram toz ürettiğini doğrulamıştı.
Bugüne kadar yalnızca üç yıldızlararası obje tespit edildi: 2017’de ‘Oumuamua, 2019’da 2I/Borisov, ve şimdi de 3I/ATLAS.
Bu cisimler bize yalnızca uzak yıldız sistemlerinin varlığına değil, aynı zamanda onların kimyasal ve fiziksel yapısına dair doğrudan ipuçları sunuyor.