İran’la Cenevre Anlaşması dengeleri nasıl değiştirdi?

İran’la Cenevre Anlaşması dengeleri nasıl değiştirdi?
© 
By Bora Bayraktar
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
REKLAM

Hafta sonu Cenevre’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ile Almanya’nın İran’la vardığı nükleer programın dondurulmasına dair anlaşma Ortadoğu’da yeni bir sayfa açtı. 1979 İslam Devrimi’nden bu yana ABD ile kavgalı olan, Suriye, Filistin ve Lübnan’da Batı ve İsrail’in çıkarlarına karşı vekalet savaşları yürüten İran, ilk kez Washington ile bir anlaşmanın altına imza koydu. Bu kararın bölge için, Amerikan yönetiminin ikili ilişkileri için ve Türkiye için ciddi sonuçları olacak. Bu gelişme hem fırsatlar hem de yeni riskler içeriyor.

Değişen dengenin merkezinde yıllarca İran’ın kuşatılması vardı. ABD Ortadoğu’da yaklaşık son 40 yılı Batılı ve bölgesel müttefikleriyle birlikte İran’ı çeşitli ittifaklarla dengeleyerek geçirdi. Amerikan yönetiminin önceliği, Batı ekonomilerinin birincil çıkar alanı olan Basra Körfezi’nin, petrol akışının, üretiminin ve fiyatlarının kontrol altında tutulmasına verdi. Bunun için 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşında Tahran’a karşı Saddam rejimini destekledi. Clinton yönetimi 1990’larda Irak’la birlikte İran’a “çifte kuşatma” politikası uyguladı.

Amerikan yönetimi İran’ı, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle kurduğu ittifakla, buradaki Merkez komutanlığı aracılığıyla fiilen kuşatma altında tuttu, tutuyor. Riyad yönetimi, İsrail ile birlikte ABD’nin İran’a karşı Ortadoğu güvenliğinin kilit iki ülkesi oldu. Bu ittifak NATO üyesi ve Batı ittifakının bir parçası olan Türkiye gibi bölge ülkeleriyle de desteklendi. 2000’li yıllarda İran’ın nükleer programının ortaya çıkmasıyla İran üzerindeki baskı ambargolarla arttırıldı. Gerek Batı çıkarlarına meydan okuması, İsrail, Suudi Arabistan gibi ülkelere karşı desteklediği örgütler ve Suriye’deki Esad rejimi ile olan ittifakı sayesinde güvenlik tehdidi oluşturması yüzünden İran, uluslararası sistemin de tamamen dışında olmasa da kenarında tutuldu.

Ancak İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini müteakip, yeni yönetimin Eylül ayında Birleşmiş Milletler Zirvesi sırasında ABD ile kurduğu temas bu yapıyı sarstı. Cenevre’deki anlaşma işte bu kurulu düzeni n değişme eğilimine girdiğini gösteriyor. Bu anlaşma ile İran artık uluslararası sistemin içerisinde yerini sağlamlaştırarak daha merkeze oturacak, Washington ile aracısız doğrudan konuşacak, belki küresel güçlerin algıladığı güvenlik tehditleri diyalog ile çözülecek. İran nükleer programından taviz vererek ekonomisini toparlayacak, belki de enerji kaynaklarını Batı’ya taşımanın önünü açacak.

İran ile ABD arasındaki yakınlaşma üç yıldır kilitlenen Suriye meselesinin çözümünde de, İsrail-Filistin sorununda da çözümü engelleyen taraf olarak görülen İran’ın belki de pozisyonunu gözden geçirmesini sağlayacak. Tabi bunu söylemek için çok erken.

Değişim ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefikleri Suudi Arabistan ve İsrail’i ise rahatsız ediyor. Bu iki ülkenin Cenevre anlaşmasına tepkilerinin en önemli sebebi İran ile aralarındaki derin güvensizlik. Suudlar ve İsrailliler İran’ın zamana oynadığı kanısında. İki ülke de İran’ın nükleer silah üretimi projesinden vazgeçtiğine inanmıyor.

Üstelik İran’ın Batı ile ilişkilerini geliştirmesi Suudi Arabistan’ın önemini görece azaltırken, enerji ihracı konusunda, İran’ı fiyatları aşağı çekebilecek önemli bir rakip ortaya koyuyor. İsrail ise güvenlik endişeleri konusunda yalnız bırakıldığını düşünüyor.
Peki İran ile ABD yakınlaşması Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Kimilerine göre ABD ile iyi ilişkiler kuran bir İran, Türkiye’nin Batı nezdindeki önemini yitirmesine yol açabilir. Ancak bölge bir bütün olarak düşünüldüğünde bu noktada Türkiye’nin, enerjide transit olma potansiyelinin artacağı bile söylenebilir.

Ayrıca Irak savaşlarının gösterdiği gibi bölgesindeki savaş ve krizler Türk ekonomisini, Türkiye’nin güvenliğini ve bütünlüğünü doğrudan tehdit ediyor. Bu nedenle İran’a yönelik askeri müdahale olasılığının uzaklaşması Ankara’yı rahatlatacak bir gelişme olsa gerek. Ambargonun hafiflemesi de bir yıldan fazladır sıkıntıya giren Türk-İran ticaretini yeniden canlandıracak, rahatlatacak. Petrol fiyatlarının aşağı yönde hareketlenmesi de Türk ekonomisine olumlu etki edecek bir gelişme.

Siyasi açıdan bakıldığında Türkiye ile İran arasındaki en önemli anlaşmazlık noktası olan Suriye cephesinde de gelişme ihtimali Cenevre anlaşmasından sonra güçlenmiş görünüyor. 22 Ocak’taki Suriye konferansında bir geçiş dönemi üzerinde çözüm aranacak. Türkiye’nin de bu yeni Ortadoğu’yu doğru okuyarak sert çıkışlardan kaçınması, yapıcı yaklaşımlar ortaya koyması gelecek için iyi bir yatırım olacaktır.

Ankara’nın Batı ile İran arasındaki yumuşamada tek handikapı şu ya da bu şekilde, ev sahipliği ile de olsa masada olamamak gibi görünüyor. Türkiye’nin, yeni ittifakların kurulduğu bu dönemde Suriye, İsrail ve Mısır gibi bölge ülkeleriyle ilişkilerinde daha esnek bir tutum izlemesi, bölgeyi ilgilendiren uluslararası konferanslarda masada kalmaya devam etmesi bugün yaşanan tıkanıklardan çıkmasını da kolaylaştıracaktır.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?