Euroviews. ABD’nin İran Anlaşması’ndan çekilmesi Avrupa’nın çıkarına

IranAir AirBus
IranAir AirBus
© 
By Giulio Terzi di Sant’Agata
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Amerika Birleşik Devletleri İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilmesiyle Avrupalı siyasi liderlerin muhalefetiyle karşılaştı. Ancak gerçekte İran Anlaşması’nın en güçlü savunucusu Avrupa, bu anlaşmadan aldığı güvenlik riskini karşılayacak bir yarar sağlamıyor

REKLAM

Trump yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dünya sahnesinde en kibar haliyle söylemek gerekirse ‘sabırsızca’ davranıyor. Avrupa ile ABD arasında ticari ilişkilerdeki mevcut belirsizlik kadar Trump’ın NATO’ya karşı tutumu da Atlantik ittifakıyla ilgili soru işaretlerine yol açtı. Avrupa ile ABD çıkarlarında gerçekten ayrışma olup olmadığı sorgulanmaya başlandı.

Fransa Başbakanı Emmanuel Macron artık güvenlik konusunda ABD’ye bağlı olmayacaklarını ve çıkarlarını korumak için kendi güvenlik politikalarını sürdürmeleri gerektiğini söyledi.

Yine de Trump’ın yeni politikalarının Avrupa çıkarlarıyla uyumlu hale geldiği bir alan var; İran politikası. Trump’ın İran Nükleer Anlaşması olarak bilinen Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (JCPOA ) çekilme kararı Avrupa’nın güvenliğini korumak hususunda Avrupa’daki siyasi liderlerce verilmiş kararlardan daha fazlasını yapmayı vaat ediyor.

ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin Avrupa’nın çıkarına olduğunu söylemek, medya yayınları ve çoğu Avrupalı liderin olumsuz tepkileri düşünüldüğünde garip görülebilir. Trump’ın kararı İran’la ilişkileri tehlikeye sokan ve nükleer bir gündem izlemeye karar veren rejimin risklerini artıran, düşüncesizce ve oldukça riskli, fevri bir hareket olarak sunuldu.

Gerçekte Trump’ın kararı ABD’nin her zaman Avrupa’ya göre daha çok faydalandığı bir anlaşmaya son verecek. Anlaşma, İran’ın nükleer silah parçaları üretmesini engelleyecek uzun vadeli caydırıcı önlemler içermiyor. Bunun yerine anlaşma, tam da ekonomisinin düzeldiği sırada rejimin anlaşmanın şartlarına uyacağı umuduyla ülkeye kayda değer ekonomik faydalar sağladı.

Aslına bakılırsa anlaşma Avrupa’nın güvenliğini, özellikle özel şirketlerde biriken sınırlı ekonomik kazançlar karşılığında istikrarsız ve saldırgan bir rejimin itibarına fidye olarak sundu. Bu düzenlemede İran’ın güvenlik tehditinin ceremesini büyük oranda Avrupa ülkeleri çekti: İran’ın Avrupa’ya yakınlığı, her zaman, Avrupa topraklarının egemenliğine yönelik ana tehditlerden biri olduğu anlamına geliyor. Bu arada, anlaşmanın dayattığı yaptırımlardan başlıca avantaj sağlayanlar ABD ve Avrupalı özel şirketler oldu.

İki tarafın da mevcut konumu göz önüne alındığında durumun ironik olduğunu söyleyebiliriz. Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan Avrupa hiçbir zaman çıkar sağlamadı, ancak şu an Avrupa Birliği onun hayatta kalması gerektiğinin en güçlü savunucusuna dönüştü. Bu, Avrupa liderlerini Trump’a karşı muhalefetin anlaşmanın gerçeklerine körleştirdiğini gösteren tuhaf bir davranış.

Macron’un hafta içindeki yorumları düşünüldüğünde, onun İran Nükleer Anlaşması’nın Avrupa’da en çok kazananlarından biri olması da ironik. Macron’un Avrupa’dan kendi çıkarlarını koruma sorumluluğunu üstlenmesi talebi, İran savunuculuğu yapan politikasıyla baltalanıyor.

Macron gibi Avrupalı politikacıların anlaşmayı desteklemesinin iki temel sebebi var: Birincisi İran ile ticaretin genişlemesi sonucu Avrupa’nın elde edeceği ekonomik faydaya olan inanç. İkincisi ise İran’ın yabancı yatırımcılara açılması sonucu, yeni fikirlere ve özgürlüklere de daha olumlu yaklaşacağı, böylece Batı tarzı liberal bir demokrasiye evrileceğine yönelik düşünce.

Anlaşma açık bir şekilde özel sektörün ticari çıkarlarına fayda sağladı: Airbus, Allianz ve Total gibi şirketler İran pazarının dışarıya açılmasıyla oluşan fırsatlardan yararlandı. Bununla birlikte Avrupa Birliği vatandaşlarının bu anlaşmadan ne kadar yarar sağladığı hiç belli değil ve üstlendikleri güvenlik riskini karşılayacak herhangi bir fayda elde ettiklerini söylemek imkansız.

İkinci sebep olan, anlaşmanın İran’ı bir şekilde “Batılılaştırılması” ise yanlış bir plan ve günümüzün jeopolitiğine hakim olmayan bir bakış açısına dayanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki otokratik rejimler, Batının değerlerini almadan ondan mal ve ticaretinden fayda sağlanabildiğini gösteriyor. Avrupa malları Avrupa demokrasisini temin etmeden de satın alınabiliyor.

İran Anlaşması'nın Avrupa’nın çıkarına olduğu ve tekrar yaptırım uygulamanın zarar vereceği iddiasıysa yalnızca İran’daki iş ilişkilerini geliştirmek isteyen özel şirketlere hizmet ediyormuş gibi gözüküyor.

Anlaşmadan fayda sağlamış ve İran pazarına girerken İran’la iş yapmanın getireceği risklerin farkında olan şirketler şimdi Avrupa’dan daha fazla finansal menfaat ve koruma talep ediyor. Bu şirketler şu an, Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye atarak çıkar sağlamak yetmemiş gibi, Avrupa Birliği’nden kendi hatalarının bedelini ödemesini istiyor.

Avrupa’nın yapması gereken ise bu taleplere boyun eğmek değil. Nükleer bir İran olasılığı en başta Avrupa’nın problemi. Kapsamlı Ortak Eylem Planı imzalandıktan 3 yıl sonra, bunun, bu problem ile başa çıkmanın en doğru yolu olmadığı gözüküyor. Avrupa vatandaşlarının güvenliğini öncelik olarak gören yeni bir düzenleme, Macron gibi, Avrupa’nın kendi güvenliği için daha fazla sorumluluk alması gerektiğini söyleyen politikacıların önceliği olmalı.

Yazar: Giulio Terzi di Sant’Agata

Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'ün editoryal görüşünü yansıtmaz

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Turgut Özakman 50 yıl boyunca çalıştığı 'Milli Mücadele'yi anlatıyor: 'Çılgınlık'tı

REKLAM

Nesli tükenmekte olan yaklaşık 300 deniz kaplumbağası ölü bulundu

Berlin'de 'Sarmaşık' özel gösterimi

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Avrupa, İran anlaşmasını kurtarmak için yeni bir ödeme sistemi oluşturabilir

ABD'nin Tahran'a yönelik yaptırımları: TOTAL İran pazarından ayrılıyor

İngiltere, Brüksel'in Brexit sonrası gençlerin dolaşımını kolaylaştırma önerisini reddetti