AYM'den dönen Güvenlik Soruşturması Teklifi 'fişleme' mi?: Hukukçular değerlendirdi

TBMM
TBMM © ADEM ALTAN/AFP or licensors
© ADEM ALTAN/AFP or licensors
By Dilek Gul
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Türkiye’de muhalefetin fişleme olarak gördüğü bu kanun teklifini hukukçular euronews’e değerlendirdi.

REKLAM

Muhalefet vekillerinin oy çokluğuyla reddedilmesine rağmen Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

Teklif, kamu hizmeti ve görevlerine atanacaklar hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hükümlerinin yeniden düzenlenmesi ile alakalı.

Ancak muhalefet bu teklifi bir fişleme olarak gördüğü için geçtiğimiz hafta oy çokluğu ile reddetti. Peki Türkiye’de muhalefetin fişleme olarak gördüğü bu kanun teklifini hukukçular nasıl yorumluyor?

Reddedilen bir yasa teklifi aradan bir yıl geçmeden tekrar Meclis’e getiriliyor. Bu iç tüzüğün 76. maddesini açıkça ihlal etmek ve Meclis’in iradesini yok saymaktır
Prof. Dr. Metin Günday
Hukukçu

Hukukçu Prof. Dr. Metin Günday, reddedilen bir teklifin bir yıl geçmeden yeniden Meclis’e getirilmesini milli iradenin yok sayılması olarak tanımlıyor.

''OHAL Kararnamesi ile devlet memurları kanununa bir madde eklendi. 676 sayılı OHAL Kararnamesi ile 657 No’lu devlet memurları kanunu 48.maddesine bir koşul eklendi. Bu koşul ile bir kimsenin devlet memuru olabilmesi için güvenlik araştırması veya arşiv araştırması yapılma şartı getirildi. Daha sonra 7070 sayılı yasa ile bu kararname TBMM’de onaylandı. Ve kanun haline geldi. Buna karşı 2019’da Anayasa Mahkemesi’nde gidildi. Ve AYM, güvenlik soruşturmalarını anayasaya aykırı buldu ve iptal etti. Yani bir anlamda 'kötüye kullanma ve fişlenme olasılığı söz konusu, kişisel verilerin korunması hakkını ihlal eder' dedi. Şimdi bunu bir yasa teklifi ile bir daha getirdiler Meclis’e. Ve Meclis’te denildi ki zaten AYM bunu iptal etti, söz konusu aykırılıklar hala var. Fakat bu teklif geçen hafta Meclis’te görüşüldü ve reddedildi. Bu işin kapanması gerekiyor normalde öyle değil mi? Toplantı yeter sayısı sağlanmış ve reddedilmiş. Ama şimdi iç tüzüğün 76.maddesinde Meclis’in esas ve usullerini düzenler. Deyim yerindeyse iç tüzük yasama organının anayasasıdır. Burada deniliyor ki reddedilen bir yasa teklifi aradan bir yıl geçmedikçe tekrar Meclis’e getirilemez. Sonrasında işte tiyatro başlıyor deyim yerindeyse. O gün için bir itiraz yok ama bir gün sonra Ak Parti ve MHP vekilleri, Sayın Meclis Başkanı bu oylama geçersiz dedi, yeniden oylama yapılacak dedi. Muhtemelen yüksek bir makamdan bunlara gerekli şey söylendi, düzeltin denildi. Bu seferki oylamada Cumhur İttifakı vekilleri, kanun teklifini yeniden gündeme alacak karar aldılar. İç tüzük maddesini açıkça ihlal etmek demektir bu. Meclis’in iradesini yok saymaktır. Hal böyle olunca, bundan bağımsız düşünelim, reddedilen bir yasa teklifinin kabul edilene kadar oylaması mı yapılacak? Böyle bir şey olabilir mi? Kutsal dedikleri milli iradenin hiçe sayılmasıdır bu. Sadece bu olay da değil, tekrarlanan İstanbul seçimleri ve seçilen belediye başkanları yerine atanan kayyımlar da başka örnekler.''

Hükümet fişlemek istiyor, bundaki ısrarın nedeni budur. Devlet memurunu alırken önce fişleyecekler, buna göre kimilerini uygun bulacak kimilerini bulmayacaklar

Cumhur İttifakı vekillerinin bu kanun teklifindeki ısrarı ise, ‘’Hükümet fişlemek istiyor’’ diyerek açıklıyor hukukçu Metin Günday.

''Hükümet fişlemek istiyor, bundaki ısrarın nedeni de budur. Devlet memuru alırken önce fişleyecekler, buna göre kimilerini uygun bulacak kimilerini bulmayacak. Peki bu güvenlik soruşturması hangi boyutta yapılacak? AYM, bunu iptal ederken bu soruşturmanın kapsamını sordu zaten. Anayasa Mahkememiz. bir hukuk devletinde bu olamaz dedi. Kibarlıkla, bu bir fişleme yasası olabilir, uygulama fişlemeye dönüşebilir dedi. OHAL kararnamesi ile yürürlükteki bir kanunu değiştiremezsiniz, o zaman OHAL’i olağan hale getirirsiniz. OHAL kalkınca da devam eder.''

15 Temmuz sonrası yapılan ihraçların dosyalarında, OHAL Komisyonu kararlarında, Ankara İdare Mahkemeleri’nde kişinin sadece kendisi ile ilgili ‘’örgütsel’’ durumunun ne olduğu değil, aynı zamanda içinde bulunduğu sosyal ve ailevi çevrenin de incelenerek bir bağ kurulmaya çalışıldığına rastlıyoruz. Yani altı yıldır Türkiye’de bu yaşanıyor
Pınar Akdemir
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Avukatı

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi ile birlikte en çok tartışılan ise memur adaylarının en yakınlarının ve sosyal çevresinin dahi araştırılmasıydı.

Bazı maddelerinde düzenlemeye gidilen teklif göre kamuda çalışacak öğretmenler de 'güvenlik soruşturması' kapsamına alınırken, "güvenlik soruşturmasına kişinin eşi ile birinci derece akrabalarını" dahil eden hüküm ise tekliften çıkarıldı.

Euronews’e konuşan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu avukatlarından Pınar Akdemir, ‘’15 Temmuz sonrası yapılan ihraçların dosyalarında, OHAL Komisyonu kararlarında ve Ankara İdare Mahkemeleri’nde kişinin bulunduğu sosyal ve ailevi çevrenin de incelenerek bir bağ kurulmaya çalışıldığına rastlıyoruz’’ diyor.

''657 No’lu devlet memurları kanunun 48.maddesinde memuriyete alınacak kişilerde aranacak genel ve özel şartları düzenliyor. Şimdi bu varken neden buna ihtiyaç duyuluyor sorusunu yanıtlayacak kişi biz değiliz. Ama hukuken buna gerek olmasa dahi, anlaşılan o ki iktidarın 15 Temmuz sonrası süreçte kamuya alımlarda ‘’derinlikli araştırma’’ yapmak istiyor. Anayasa Mahkemesi daha önce güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması yapılması maddesinin eklenmesini iptal etmişti. Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesindeki dayanağı, soruşturmanın hangi belge ve bilgiler üzerinden yapılacağı, bunların nasıl kullanılacağı ve hangi mercilerin soruşturma yapacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmaması ile alakalıydı. Yapılmak istenen düzenlemeye baktığımızda devlet memurluğu alımındaki güvenlik soruşturmaları ile ilgili uygulanacak kanunun yer almaktadır. Şimdi burada kanun çok kısa, belli kriterler görmüş ve uygulanma şeklini yönetmeliğe bırakmış. 15 Temmuz sonrası yapılan özellikle Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile eklenen bir düzenleme var ve diyor ki; terör örgütlerine veya devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya örgütlere üyeliğinin bulunmaması da bu kriterlerin içine eklensin. Bu sıkıntılıdır. Neden? 15 Temmuz sonrası yapılan yüzbinlerce ihraç, devamında kurulan komisyon kararları ve ve kararları inceleyen idare mahkemelerinde irtibat ve iltisak sanki ilk günden beri varmış gibi kazandırılmaya çalışılıyor. Ve bu özellikle kamuoyunda da eşlerinden, aile bireylerinden dolayı insanların ihraç mı edilecek endişesine yol açıyor. Getirilmek istenen kanun teklifinde bu olmasa da bu fiiliyatta buna rastlıyoruz. Yani 15 Temmuz sonrası yapılan ihraçların dosyalarında, OHAL Komisyonu kararlarında, Ankara İdare Mahkemeleri’nde biz bu irtibat ve iltisakın kişinin sadece kendisi ile ilgili ‘’örgütsel’’ durumunun ne olduğu değil, aynı zamanda içinde bulunduğu sosyal ve ailevi çevrenin de incelenerek bir bağ kurulmaya çalışıldığına rastlıyoruz. Kamuoyunun bahsettiği endişe tam da bu zamana kadar yaşanmış olan kaygıdan kaynaklı. Yani altı yıldır Türkiye’de bu yaşanıyor. Türkiye’deki tüm emekçi kesimler irtibat ve iltisakın tamamen uygulayıcıların keyfiyetine bırakıldığını görüyor. Her duruma göre değerlendirilebilir gibi bir ibare var.''

15 Temmuz sonrası devlete sadakat yükümlülüğü, iktidara sadakat göstermeye dönüştürüldü. Bu iki kavramın ayrıştırılması gerekir. Yoksa her gelen iktidara göre, güvenilirliği olmayan bir emek kesimi ile karşı karşıya kalacağız

Avukat Pınar Akdemir, bu kanun teklifi ile devlete değil, iktidara sadakatin arandığına dikkat çekiyor.

''15 Temmuz darbe girişimi sonrası hangi yasa ve mevzuat olursa olsun bu irtibat ve iltisak kavramlarının temizlenmesi lazım. Ya da şeffaf, objektif ve denetlenebilir olması lazım. Ki bence buna da gerek yok. 1982 yılından bu yana zaten devlet memuru alımlarında hangi kriterlerin olması gerektiğini göstermiştir. Buna göre atama ve işten çıkarmalar gerçekleştirilmiştir. Ama 15 Temmuz sonrası devlete sadakat yükümlülüğü iktidara sadakat göstermeye dönüştürüldü. Bu iki kavramın ayrıştırılması için bahsettiğimiz ifadelerin yasal metinlerden tamamen çıkarılması gerekir. Yoksa her gelen iktidara göre güvenilirliği olmayan sadece işlerine devam etmeye çalışan bir emek kesimi ile karşı karşıya kalacağız. Çok stratejik bir yerde çalışacakmış kadar ince ve teferruatlı yapılacak olan bu denetleme ile iktidara sadakat göstermeyip ama devlete sadakat gösteren herkes açısından sorun teşkil edecektir.''

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Milli Savunma Bakanı Akar: Bildiri düşmanlarımızı sevindirmekten başka bir işe yaramaz

Enflasyon martta yüzde 1,08 artarken, yıllık bazda yüzde 16,19 oldu

Emekli maaşı - asgari ücret karşılaştırması: En düşük emekli maaşının asgari ücrete oranı ne kadar?