Büyükada Davası'nda suçlanan KHK'lı akademisyen Günal Kurşun: Türkiye'de insan hakkı demek suç oldu

Günal Kurşun
Günal Kurşun © euronews
© euronews
By Ahmet Erkan Yiğitsözlü
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Aşağıda yerleştirilen video haber linkini kopyalayın/yapıştırınCopy to clipboardCopied

Büyükada Davası'nda 'darbe hazırlığı'yla suçlanan KHK'lı akademisyen Günal Kurşun, 'Türkiye'de insan hakkı demek suç haline geldi' diyor. Ceza hukuku alanında profesör olacakken ihraç edilen Kurşun, yaşadıklarını euronews'e anlattı.

REKLAM

Günal Kurşun, kamuoyunda 'Büyük Ada Davası' olarak bilinen ve hükümete 'darbe hazırlığı için gizli toplanmak'la suçlanan 10 insan hakları aktivistinden biri. Aynı zamanda Kanun Hükmünde Kararnameyle (KHK) ihraç bir akademisyen.

Kendisini bir insan hakları savunucusu olarak tanımlayan Günal Hoca, üniversiteden atılma nedeninin Erdoğan Hükümeti'nin insan hakları ihlallerini ve ceza hukuku uygulamalarındaki yanlışlıklarını yazılarında dile getirmek olduğunu savunuyor.

20 yıllık akademisyen iken görevine son verilen Kurşun, KHK ile ihraç olmasaydı ceza hukuku dalında profesör olacaktı fakat şimdi KHK’lı olması gerekçesiyle Adalet Bakanlığı Anayasa Mahkemesi’nin iki defa lehine 'hak ihlali' kararına rağmen serbest avukatlık yapmasına dahi izin vermiyor.

Üniversiteden atıldıktan sonra boş durmayan Günal Hoca, 8 insan hakları projesi ve 6 makale yazmış. Orhan Kemal Cengiz ile birlikte 'Ceza Avukatının İnsan Hakları El Kitabı' kitabını kaleme almış. Çeşitli platform ve derneklerde aktivistlik yapan Kurşun, baroların eğitim programlarına kapsamında avukatlara insan hakları ve ceza hukuku konularında eğitim vermeye devam ediyor.

Bu süreçte akıl sağlığını yitiren, geçinmek için sigortasız ağır işlerde çalışan, intihar eden, sürekli ilaç kullanmakta kalan çok arkadaşım var

Türkiye’deki insan hakları savunucularının akıbetinin devlet tarafından cezalandırılmak olduğunu ve 'insan hakkı' demenin suç haline getirildiğini ifade eden Günal Kurşun, "Bizi KHK ile ihraç ederek akvaryumdan çıkardılar ve okyanusun ortasına attılar haydi yaşa bakalım dediler. Yaşayabilen yaşadı, hayatta kalamayanlar da gitti. Bu süreçte akıl sağlığını yitiren, geçinmek için sigortasız ağır işlerde çalışan, intihar eden, sürekli ilaç kullanmakta kalan çok arkadaşım var." diyor.

İhraç olduktan sonra etiketlenip görevine son verilmemesi için tıp fakültesinde enfeksiyon hastalıkları doçenti olan eşinden muvazaalı olarak boşandığını anlatan Kurşun, "İlk yaptığım hareket eşimi korumak oldu. Tabi biz dümenden boşandık. Ben muhalifim benden ötürü eşime de bir şey olmasın düşüncesiyle yaptık bunu. Bu tamamen korunma refleksiyle yapılan bir işti. Çünkü karı koca atılan çok insan oldu. Şimdi, eşim yeni arkadaşlarıyla tanıştırırken 'eski eşim, yeni sevgilim' diyor. Durup dururken karımdan boşandım." diye konuşuyor.

"Türkiye kötü ve geçici bir dönemden geçiyor"

Türkiye’nin içinden geçtiği durumu kötü bir dönem olarak niteleyen ve geçici bir süreç olarak nitelendiren Kurşun şunları söylüyor:

"Televizyonu açıyorsunuz büyük bir şeytanlaştırma, her gün aleyhinizde, bunlar terörist, ajan vatan haini… Bütün kanallarda bu endoktrinasyona maruz kalıyorsunuz. Sonra kendimiz de bunlara inanıp ‘ben terörist miyim’ demeye başlıyor. Bir süre sonra akıl egemen oldukça tıkanıklıklar aşılıyor. Bunun sadece benim başıma gelmediği, benim gibi düşünen herkesin başına benzer şeylerin geldiği fark ediliyor ama çok zor bir süreç yaşadıklarımız."

Üniversiteden, öğrencilerinden ayrılmanın çok zor geldiğini aktaran Günal Hoca, "Genç hukukçuların hayatına dokunmak, onlara hiç bilmedikleri bir şeyler öğretmek, hiç tanımadıkları bir dünyayla tanıştırmak bu benim en çok hoşuma giden şey. Hiç ücret almasam da bu işi yapardım. Bıraksalardı bugüne kadar binlerce öğrencinin yetişmesinde katkım olacaktı. Bu süreçte çok fazla sayıda kaliteli akademisyen ihraç edildi. Bunca tecrübeli akademisyeni bir anda sistemin dışına çıkarmak eğitime zarar verdi." İfadelerini kullanıyor.

"Erdoğan'ın ilk yılları hukuk ve demokrasi adına heyecan vericiydi"

Erdoğan hükümetinin ilk döneminde özellikle 2002 ile 2005 yılları arasında insan hakları ve hukuk alanında heyecan verici, fantastik bir dönem yaşadığını belirten Kurşun şöyle devam ediyor:

"O dönemde her gün resmi gazete alır, yeni bir ceza kanunu, yeni bir ceza muhakemesi kanunu, yeni bir medeni kanun, yeni bir ticaret kanunu görürdük. Bütün yasalarda reformist bir atmosfer izledik. AB müzakereleri devam ediyordu. AB uyum yasaları için paket ardına paketler çıkıyordu. O dönemde hiç değişmez dediğimiz toplantı ve yürüyüş yasasını değiştirdiler. 2006 yılı başlarından itibaren insan insan haklarıyla ilgili atılmış bir adım görmedik. 2010 yılından itibaren geriye doğru atılmaya başlanan adımlarla karşılaştık. Kadın hakları, LGBTİ gibi haklarda geriye gidiş başladı. 2016’dan itibaren de koptu gitti. O süreden sonra hukuk devletinden söz etmeye imkân kalmadı. Şuan seçilmiş padişahlık sistemi yaşıyoruz. Evrildiğimiz yer burası."

15 Temmuz sonrası hukuk raydan çıktı, tünelin ucunda ışık görmüyorum

15 Temmuz sonrası ülkedeki hukuk sisteminin iyice rayından çıktığını söyleyen Günak Kurşun, "Anayasanın rafa kalktığı, ceza kanunlarının kafaya göre uygulandığı, tahliye marketlerin kurulduğu, borsaların oluşturulduğu bir dönemle karşı karşıyayız. Bir hukukçu olarak bunları söylerken utanç duyuyorum. Tünelin ucunda bir ışık görmüyorum ama umutlu olmak zorundayız. Kimsenin kimseyi düşüncelerinden ötürü dışlanmadığı, kimsenin ne giydiği ya da neden soyunduğuyla ilgilenmediği bir ülke hayalim var hala ve bunun peşinde de bir şeyler yapmaya gayret ediyorum. Bir gün bu topraklarda evrensel anlamda bir hukuk düzeni kurulabilirse baya iyi bir ülke oluruz. Bizim ömrümüz buna yetecek mi çabalayacağız ve göreceğiz." şeklinde konuştu.

"Büyükada'da atılan iftiralar üzerimizde kaldı"

Büyükada Davası’nın 10 sanığından biri olan Günal Kurşun, 'insan hakları' odaklı çalıştay için bir araya gelen yapan geneli akademisyene yapılan polis baskını ve sonrasında yaşananları şöyle anlattı:

"5 Temmuz 2017’de 10 aktivist Büyükada’da bir insan hakları atölye çalışması düzenlediğimiz sırada hükümet medyası eşliğinde polis baskınına uğradık ve gözaltına alındık. 25 gün tek başına gözaltında kaldıktan sonra bir hâkimli sulh ceza mahkemesi tarafından tutuklandım ve Silivri Cezaevine gönderildim. Burada yüz gün hücrede kaldım ve 25 ay ceza alarak serbest bırakıldım. Biz hücredeyken iktidar medyasının aleyhimizde yaptığı 'CİA ajanlığı, darbe hazırlığı, terörist, hain' gibi kuru iftarlarına maruz kaldığımızı ve kamuoyu oluşturulduğunu çaresizlik içinde takip ettik. Cezaevinden çıktıktan sonra da hakkımızda toplumda oluşturulan bu algıya karşı ne yazık ki bir şey yapamadık Bu iftiralar üzerimizde kaldı."

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Almanya'da 'intikam duygusuyla' 5 çocuğunu öldüren kadına ömür boyu hapis cezası

Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olabilir mi? Hukukçular ne diyor?

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor