Newsletter Haber Bülteni Events Etkinlikler Podcasts Video Africanews
Loader
Bize Ulaşın
Reklam

Uluslararası Müzeler Günü: Avrupa'nın en tuhaf 6 müzesi

Uluslararası Müzeler Günü: Avrupa'nın en eksantrik müzelerini keşfedin
Uluslararası Müzeler Günü: Avrupa'nın en eksantrik müzelerini keşfedin ©  Museum of Witchcraft and Magic - David Mouriquand - Jon Agar (Flickr)
© Museum of Witchcraft and Magic - David Mouriquand - Jon Agar (Flickr)
By David Mouriquand, Amber Bryce, Theo Farrant
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşın Yorumlar
Haberi paylaşın Close Button

Euronews Kültür, Uluslararası Müzeler Günü'nde geleneksel müzeciliğe eksantrik alternatifler sunan altı ilginç mekanı derledi.

REKLAM

Klasik müzelerden sıkıldınız mı? Bir sonraki Avrupa tatilinizde daha sıra dışı ve tamamen eksantrik bir deneyim mi arıyorsunuz? Merak etmeyin, bu konuda da seçenekler var.

Avrupa, Louvre ve Prado gibi kültürel devlere ev sahipliği yapıyor olabilir ancak kıtanın dört bir yanında keşfedilmeyi bekleyen oldukça ilginç müzeler de mevcut. İngiltere'nin başkenti Londra’daki “Tanrı’nın Hurdalığı”ndan ("God's Own Junkyard") Hırvatistan'ın başkenti Zagreb’deki Kırık Kalpler Müzesi’ne, İspanya'nın Barselona kentindeki tartışmalı yeni Yasak Sanat Müzesi’ne kadar birçok alternatif ziyaretçilerini bekliyor.

Büyücülük ve Sihir Müzesi (Cornwall, İngiltere)

Büyücülük ve Sihir Müzesi'nde yer alan objeler.
Büyücülük ve Sihir Müzesi'nde yer alan objeler. Büyücülük ve Sihir Müzesi

Boscastle Limanı kır evleri, seramik dükkanları ve doğayla iç içe geçmiş huzurlu manzarasıyla adeta bir tabloyu andırıyor. Ancak bu pastoral güzelliğin tam ortasında çok daha büyüleyici, hatta tüyler ürpertici bir şey gizli: lanetli bebekler, parçalanmış eller ve fallik taşlarla dolu bir müze.

Bu sıra dışı koleksiyon, 1947’de İngiliz istihbarat servisi MI6 tarafından Nazilerin olası okült etkilerini araştırmak üzere görevlendirilen ve ardından Cadılık Araştırma Merkezi’ni kuran Cecil Williamson tarafından bir araya getirildi. Williamson, 1960 yılında müzeyi bugünkü yerine taşıyarak, “İngiltere’nin bu sessiz köşesinde yalnız olmadığımıza, ruhlar dünyasına göçenlerin gölgelerinin yakınlarımızda dolaştığına dair garip bir his var,” demişti.

Ziyaretçiler, kristal küreler, büyü aynaları ve ay şekilli tılsımlar arasında dolaşırken gerçekten de geçmişin hayaletlerinin varlığını hissediyor. Müze, fiziksel ile ruhani dünya arasında köprü kurmaya çalışan insan hayal gücünün somut kalıntılarıyla dolu. Sergiler arasında bir zamanlar cadı mahkemelerinde kullanılan paslı bir tartı sandalyesi, taşlardan yapılmış kediler, kazanlar ve horozların yer aldığı tuhaf bir kutu da bulunuyor.

Büyü, hastalık ve hurafe ile bezenmiş bu tuhaf mekân, aynı anda hem ürkütücü hem de açıklanamaz şekilde davetkâr. Eğer tüm bunlar hâlâ sizi süpürgenizi kapıp gitmeye ikna etmediyse, müzenin hediyelik eşya dükkanında bir zamanlar asılan mahkumların salamura edilmiş ellerinden esinle yapılmış Hand of Glory balmumu mumlar gibi "özel" parçalar sizi bekliyor.

İzlanda Penis Müzesi (Reykjavík, İzlanda)

İzlanda Penis Müzesi'nde yer alan bazı objeler.
İzlanda Penis Müzesi'nde yer alan bazı objeler. İzlanda Penis Müzesi

Cinsel organlar yalnızca biyolojik bir gerçeklik değil, aynı zamanda esprilerin de kadim dayanağı. Ancak bu gerçeği kabullenmek yerine tutuculuğuna sarılanların, Reykjavik’teki İzlanda Penis Müzesi’ne uğramamaları daha iyi olur.

Dünyanın penis koleksiyonuna adanmış tek kurumu olan bu aile işletmesi müze, insandan memelilere kadar uzanan kapsamlı fallus örneklerini sergiliyor.

Her şey, kurucu Sigurdur Hjartarson’a öğretmenlik yaptığı dönemde bir arkadaşının hediye ettiği boğa penisiyle başladı. Şaka yollu verilen bu hediye, 40 yılı aşkın sürecek bir koleksiyonculuk tutkusunun da kıvılcımı oldu. Bugün müze, yalnızca penislere bakıp kıkırdamak isteyenler için değil — her örneğe eşlik eden açıklamalar sayesinde ciddi bir bilimsel ve kültürel içerik de sunuyor.

Aynalı tavanlarda salınan falluslara göz attıktan sonra, balinaların, fokların, tilkilerin, ren geyiklerinin ve hatta İzlanda folklorundan elflerle deniz adamlarının penislerine dair bilgi edinebileceğiniz bölümleri gezebilirsiniz. Merak ediyorsanız sorun değil — kimse yargılamıyor.

Ziyaretin sonunda, müzenin hediyelik eşya dükkânına uğramayı ihmal etmeyin. Zekice tasarlanmış ürünler, mizah duygusuna hitap ederken, kültürel değer taşıyan kitaplar da koleksiyonun ciddiyetini pekiştiriyor. Ayrıca, türünün tek örneği atıştırmalıklar sunan Phallic Cafe & Bistro da hemen yanında: muz ve karamel dolgulu tatlılardan, ren geyiği etine sarılmış penis şeklinde waffle'lara kadar geniş bir menü sizleri bekliyor.

Yengeç Müzesi (Margate, İngiltere)

Yengeç Müzesi.
Yengeç Müzesi. Jon Agar (Flickr)

1862 yılında Margate'li balıkçı Thomas Gaskell hayatının avına imza attı: tam iki buçuk metre boyunda dev bir yengeç. Onu satmak yerine evine götürdü. Rivayete göre yengeç, doğranmış yılan balıklarıyla beslenirken insanlara karşı tuhaf bir merak geliştirdi. Ancak bu garip uyum uzun sürmedi.

Sonrasında öfkeli kalabalıklar, gezici karnavallar ve sarhoş bir sirk ustasının gizemli ölümü... Olaylar kısa sürede çılgınlığa evrildi.

Bu sıra dışı hikâye, Margate’in Yengeç Müzesi’nde anlatılan birçok efsaneden sadece biri. 2021’de yirmili yaşlarındaki üç arkadaş tarafından kurulan, eski bir turta fabrikasında yer alan bu benzersiz ve özgür ruhlu mekân, Avrupa’da yalnızca dekapodlara — yani 10 bacaklı kabuklulara — adanmış ilk ve tek müze olma özelliğini taşıyor.

Ama burası yalnızca yengeç kabuklarının sergilendiği bir yer değil. Görünüşte mütevazı olan bu canlı, burada biyoçeşitlilikten iklim krizine, kapitalizmden sömürgeciliğe, trans haklarından deniz kültürlerine kadar pek çok büyük temanın taşıyıcısı haline geliyor. Tüm bunlar zekice ve esprili şekilde sunuluyor.

Ziyaretçiler, yengeç evriminden kabuklu aşk ritüellerine, yengeç yiyen, yengece tapan ve onu mit haline getiren toplumların tarihine uzanan interaktif ve eğlenceli sergilerle karşılaşıyor.

Öne çıkan bölümlerden biri, 1926 İngiltere’sinde geçen ve düz şapkalı yengeçlerin kabuklu bir sınıf mücadelesine giriştiği "Crabton-on-Tyne" adlı minyatür Marksist köy dioraması. Bir diğeri ise Gaskell’in efsanevi — ve belki de katil — yengecine ait olduğu söylenen devasa pençe.

Araf Ruhları Müzesi (Roma, İtalya)

Araf Ruhları Müzesi.
Araf Ruhları Müzesi. Instagram/@lauquinn

Katolik inancına göre Araf, cennete girmeden önce ruhların arındığı bir bekleyiş yeridir. Kulağa pek davetkâr gelmese de, bir müze için fazlasıyla tedirgin edici bir atmosfer sunuyor burası.

Küçük ama sarsıcı bir deneyim vadeden Araf Ruhları Müzesi, ürkütücü hislerle doludur. Müzenin temelleri, 1897’de bir şapelde çıkan yangının ardından atıldı. Rahip Victor Jouët, yangın sırasında duvarda işkence görmüş gibi duran yanık bir yüz gördüğünü iddia etti. Bunun, Araf’tan gelen bir ruhun yardım çığlığı olduğuna inanan Jouët, öte âlemden izler aramak üzere Avrupa’yı dolaşmaya başladı.

Bugün bu sıra dışı koleksiyon, Neo-Gotik Sacro Cuore del Suffragio Kilisesi’nin hemen karşısındaki küçük bir odada sergileniyor. Ziyaretçiler burada Jouët’in gördüğü “acı çeken yüz”ün yeniden üretilmiş hâlini, ayrıca çeşitli kumaş, kitap ve ahşap tabletler üzerinde beliren yanık izlerini görebiliyor.

Müzenin atmosferi kasvetli olabilir ancak ruhani meraklılar için Roma'nın dini mirasına karanlık bir pencereden bakma fırsatı sunuyor. Bazen bir müzede aradığınız tek şey, sizi huzursuz eden bir his ya da küratörünün takıntılarına dair büyüleyici bir ipucudur.

Seks Makineleri Müzesi (Prag, Çek Cumhuriyeti)

Seks Makineleri Müzesi.
Seks Makineleri Müzesi. David Mouriquand

Prag, tuhaf ve eksantrik deneyimleri kutlayan pek çok sıra dışı galeriye ev sahipliği yapıyor. Simya Müzesi ve Belediye Kütüphanesi’ndeki Kitap Tüneli bunlardan sadece birkaçı. Bir de Seks Makineleri Müzesi var ki, bu da şehre eşsiz bir renk katıyor.

2002 yılında kurulan ve Prag’ın muhteşem Eski Kent bölgesinin kalbinde yer alan bu üç katlı müze, dünyada yalnızca seks makinelerine adanmış tek müze olma özelliğini taşıyor.

Müzenin resmi web sitesi, müzeyi “zevk vermeyi amaçlayan ve cinsel ilişkide sıra dışı, alışılmadık pozisyonlara olanak tanıyan mekanik erotik aletlerin sergisi” olarak tanımlıyor.

Gerçekten de burada, insan cinselliğinin tarih boyunca nasıl şekillendiğine ve farklı kültürlerde nasıl algılandığına dair eğitici ve kapsamlı bir perspektif sunan, tarihî ve çağdaş birçok cihaz bulunuyor.

16. yüzyıla ait vücut kayışlarından parmak çivilerine, “çiftleşme masalarından” 1920’lerin mastürbasyon karşıtı cihazlara, dildolardan modern vibratörlere kadar uzanan geniş bir yelpazede göz açıcı ve bazen şaşırtıcı nesneler sizi bekliyor. İnsanlığın seks konusunda ne denli yaratıcı (bazen dehşet verici derecede yaratıcı) olduğunu görmek mümkün. Bu çeşitlilik sadece aletlerde değil, müzede yer alan sanat galerisi ve dünyanın en eski pornografik filmlerinden bazılarını gösteren küçük tiyatroda da kendini gösteriyor.

Elbette, müze yalnızca 18 yaş ve üzerindekilere açık. Açıldığı yıllarda bazı şehir yetkililerinin eleştirilerine rağmen, müze tarihî ve kültürel değeriyle turistler arasında her zaman büyük ilgi gördü.

KattenKabinet (Amsterdam, Hollanda)

KattenKabinet
KattenKabinet fotorené (Flickr)

Yengeçler size göre değilse, kedilere ne dersiniz?

Amsterdam'da 17. yüzyıldan kalma büyüleyici bir kanal evinde yer alan KattenKabinet (Kedi Dolabı), tamamen kedilerin sanatla kesişim noktasına odaklanan, türünün tek örneği bir müze.

Müzenin içinde, kedilerden ilham alan sanat eserlerinden oluşan eklektik ve büyüleyici bir koleksiyon sizi bekliyor: resimler, eskizler, heykeller, nadir parçalar ve hatta M.Ö. 200'lere tarihlenen mumyalanmış bir Mısır kedisi… Picasso, Rembrandt, Toulouse-Lautrec, Corneille, Sal Meijer ve Théophile Steinlen gibi sanatın dev isimlerinin eserleri bu sevimli küratörlükte yerlerini almış durumda.

Duvarlardan birinde ise unutulmaz sanatçıların, yazarların ve sinema yıldızlarının kedi dostlarıyla birlikte ölümsüzleştirildiği bir galeri dikkat çekiyor. Audrey Hepburn, “Tiffany’de Kahvaltı” filmindeki rol arkadaşı Orangey ile; Salvador Dalí, egzotik ocelotu Babou ile; Andy Warhol ise hepsine “Sam” adını verdiği efsanevi 25 kedisiyle sergide kendine yer buluyor.

Ancak KattenKabinet’in asıl hikâyesi, koleksiyonun kendisi kadar dokunaklı. Müze, 1990 yılında J.P. Morgan’ın anısına kuruldu — ama bu J.P. Morgan bir bankacı değil, 1983’te hayatını kaybeden kızıl tüylü, sevgi dolu bir erkek kediydi. Sahibi, Hollandalı iş insanı Bob Meijer, yasını sanatla aşmaya çalıştı. Zamanla topladığı eserler büyüyüp bir koleksiyona, ardından bugünkü müzeye dönüştü.

Ve şanslıysanız, müzenin canlı koleksiyonuna ait olan ve galeri salonlarında keyifle dolaşan birkaç tüylü sakinden biriyle karşılaşabilirsiniz.

Erişilebilirlik kısayollarına git
Haberi paylaşın Yorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Firavun Tutankhamun'un mezarından 163 hazine, Büyük Mısır Müzesi’ne ulaştı

İlk Dijital Sanat Ödülleri, medya sanatçısı Refik Anadol da dahil öncü sanatçıları kutladı

Manifest'e 'hayasızca hareketler' soruşturması başlatıldı