Enerji güvenliğini artırmak isteyen birçok Avrupa ülkesi nükleer enerjiye geri dönmeyi değerlendirirken, Belçika da 2003 yılında kabul edilen nükleer enerjiden çıkış yasasını yürürlükten kaldırdı.
Belçika Parlamentosu, bu ayın başında yaptığı oylamada, ülkede nükleer enerjinin aşamalı olarak sonlandırılmasını öngören 2003 tarihli yasayı iptal etti. 15 Mayıs’ta kabul edilen karar, ülkede gelecekte yeni nükleer santrallerin inşa edilmesi de dahil olmak üzere atom enerjisinin yeniden canlandırılmasına olanak tanıyor.
Belçika, 2025 yılına kadar yedi nükleer reaktörünü kapatmayı planlıyordu. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle ortaya çıkan enerji belirsizliği nedeniyle bu plan 2022’de 10 yıl ertelendi.
Şubat ayında göreve gelen Başbakan Bart De Wever liderliğindeki muhafazakâr koalisyon hükümeti, enerji hedeflerine ulaşmak için bu değişikliğin gerekli olduğunu savundu.
Enerji Bakanı Mathieu Bihet, “Nükleer, düşük karbonlu bir enerji kaynağı. Bu sayede Avrupa iklim hedeflerimize ulaşabiliriz. Ayrıca bol bulunan bir enerji kaynağı,” diyerek, şunu da sözlerine ekledi: “Avrupalı ortaklarımızla üç hedefi paylaşıyoruz: tedarik güvenliği, kontrol edilebilir fiyat ve düşük karbonlu enerji. Nükleer enerji bu üç kriteri de karşılıyor.”
Belçika'nın bu kararı, Avrupa Birliği (AB) içinde münferit bir tercih değil. Almanya, Danimarka ve İtalya gibi AB ülkeleri de nükleer enerji konusundaki önceki kararlarını yeniden gözden geçiriyor.
Universite Libre de Bruxelles'de (ULB) enerji jeopolitiği profesörü ve Avrupa Enerji Araştırmaları Birliği (EERA) Genel Sekreteri Adel El Gammal durumu şöyle yorumladı: “Bunun temel nedeni, büyük jeopolitik belirsizlik ve hâlâ güçlü olan gaz bağımlılığı. Doğal olarak, gazdan bağımsızlaşmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Nükleer enerji bunun bir yolu.”
AB genelinde 12 ülkede (Belçika, Bulgaristan, İspanya, Finlandiya, Fransa, Macaristan, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovakya, Slovenya ve İsveç) yaklaşık 100 nükleer reaktör bulunuyor. Eurostat verilerine göre, AB’de üretilen elektriğin yaklaşık dörtte biri nükleer enerjiden geliyor.
Almanya, İtalya, Polonya, Danimarka ve İsveç’ten dönüş sinyalleri
Almanya, 2011’de nükleer enerjiye veda etme kararı aldı ve 2023’te son üç santralini kapattı. Ancak Şansölye Friedrich Merz’in seçim vaatleri arasında sektörü yeniden değerlendirme sözü de var.
Merz, Ocak 2025’te nükleer santralleri yeniden açmanın “büyük olasılıkla mümkün olmayacağını” söylese de, bu vaat Almanya’daki siyasi atmosferde ciddi bir yön değişimine işaret ediyor.
Ayrıca, Alman hükümeti geçtiğimiz günlerde, nükleer enerjinin yenilenebilirlerle aynı düzeyde ele alınmasına dair AB yasalarını engellemeyeceklerini açıkladı.
İtalya, 1980’lerin sonunda nükleerden vazgeçmişti. Ancak Giorgia Meloni hükümeti, 2030’a kadar yeniden nükleer enerjiye dönmeyi hedefliyor. Koalisyon hükümeti bu kaynağın ülkenin enerji güvenliğini sağlamaya ve karbonsuzlaştırmanın çevresel hedeflerine ulaşmaya yardımcı olacağını savunuyor.
Benzer sebeplerden ötürü, kömüre bağımlı Polonya da kapsamlı bir nükleer programa girişti. Varşova, 2022'de ilk santralini inşa etmeye karar verdi ve ilk reaktörün 2033'ten itibaren faaliyete geçmesi planlanıyor.
Atom enerjisine sırtını dönmek istemeyen ülkeler arasında Danimarka da bulunuyor. Kopenhag, 40 yıllık nükleer yasağını kaldırmayı değerlendiriyor.
İsveç, geçtiğimiz hafta yeni nesil nükleer reaktörler için finansmanı onaylayan yasayı kabul etti.
İspanya ise nisan sonunda yaşanan büyük elektrik kesintisinin ardından, nükleer enerjiyi aşamalı olarak sonlandırma planlarını yeniden değerlendirmesi için baskı altında.
Nükleerde zorluklar: Maliyet ve zaman
Adel El Gammal, iki strateji öneriyor: mevcut tesislerin ömrünü güvenli koşullarda mümkün olduğunca uzatmak ve yeni santral inşa etmek, ki bu çok daha pahalı ve uzun vadeli bir süreç.
“İlk strateji, mevcut tesislerin ömrünü mümkün olduğunca uzatmak. Eğer bu iyi tanımlanmış güvenlik koşulları altında yapılabiliyorsa, sonuna kadar yapılmalıdır. Bu, tartışmasız bir tercih,” diyen El Gammal sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte yandan, yeni bir nükleer sanayi başlatmak ya da yeni reaktörlerin inşasına yeniden başlamak çok daha karmaşık. Çünkü öncelikle gereken bütçeler son derece büyük,” diye ekledi El Gammal. “Ayrıca bir santral inşa etmek uzun zaman alıyor — yaklaşık 10 yıl sürüyor.”
“Stratejik özerklik ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki aciliyet göz önüne alındığında, bu büyük bir sorun,” dedi. Hele ki “yenilenebilir enerjiler çok daha hızlı devreye girebilirken.”
Atom enerjisi sanayisi kurmak, uzun vadeli düşünmeyi ve farklı enerji kaynaklarının maliyetlerini uzun bir zaman dilimi boyunca öngörmeyi gerektiriyor.
Ancak El Gammal'ın da belirttiği gibi, yenilenebilir enerji kaynakları azalan maliyetler ve gelişen teknoloji mantığına dayanıyor; “oysa nükleer enerji gibi olgunlaşmış teknolojilerde maliyetler büyük ölçüde çimento, çelik gibi — yani fiyatları artma eğiliminde olan — ham maddelere bağlı.”
El Gammal nükleer enerji ve yenilenebilir kaynakların birbiriyle çelişen stratejiler olmadığını, birlikte yürütülebileceklerini de belirtti.
Belçika Enerji Bakanı Bihet ise sektöre güven kazandırmak amacıyla ortak projeler ve çok uluslu yatırımlar önerdi. Bu tür yatırımların “maliyetleri düşüreceğini ve yatırımları istikrara kavuşturarak şirketlere güven vereceğini” ifade etti.