Uzmanlara göre, yapay zeka patlaması özellikle dezavantajlı bölgelerde yeni bir “kaynak üretim ve tüketim ekonomisi” yaratabilir.
Gelişmiş dil modelleri ve ChatGPT gibi yapay zeka araçlarının arkasında, teknolojinin parıltılı yüzünün gizlediği karanlık bir üretim zinciri var.
Bu zincir; Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde çocukların elleriyle çıkardığı minerallerden, Nijerya gibi ülkelerde insanların şiddet ve istismar içeren içerikleri ayıklama göreviyle karşı karşıya kaldığı veri etiketleme süreçlerine uzanıyor.
Uzmanlara göre bu tablo, yapay zeka patlamasının özellikle dezavantajlı bölgelerde yeni bir “kaynak üretim ve tüketim ekonomisi” yaratabileceğini gösteriyor.
Bath Üniversitesi'nden kıdemli öğretim üyesi Akhil Bhardwaj ve Wyoming Üniversitesi'nden Grete Gansauer, Livescience'ta kaleme aldıkları yazıda, interneti dolduran eğlenceli yapay zeka videolarının arkasındaki emek sürecini anlatıyor.
Nadir toprak elementlerinden başlayan çelişkili yolculuk
Yapay zekayı güçlendiren bilgisayar çiplerinin temelinde nadir toprak elementleri yer alıyor. Bu mineraller, yeryüzünde küçük ve dağınık halde bulundukları için hem çıkarılması hem de işlenmesi zor kaynaklar. Bugün bu üretimin büyük kısmını Çin gerçekleştiriyor. ABD çıkarma kapasitesine sahip olsa da işleme altyapısından yoksun.
Yapay zeka sistemlerinde kullanılan lityum, kobalt gibi kritik mineraller ise çoğunlukla savaşlarla sarsılan ya da sömürü geçmişi olan bölgelerde bulunuyor.
Örneğin Ukrayna, Avrupa’nın en büyük lityum rezervlerinden birine sahip. Rusya ise dünyanın önde gelen uranyum üreticisi. Kongo’da ise pek çok kobalt madeni Çinli şirketlerin kontrolünde.
Bu bölgelerdeki madenler genellikle “zanaatkar madencilik” olarak adlandırılan yöntemlerle işletiliyor. Ancak bu, çoğu zaman çocuk işçiliğinin üzerini örten bir kavram. Çocuklar bu bölgelerde elleriyle mineral çıkardıkları için izlenebilirlik neredeyse imkansız hale geliyor. İşçi ölümleri ve zehirli kimyasal maruziyeti ise yaygın.
Uzmanlar, yapay zekanın artan kaynak talebinin küresel kuzey ve güneyde yeni bir “kaynak laneti” yaratabileceğinden endişeli. Kaynak zenginliği, yerel halkı değil, bu kaynaklarla çalışan küresel teknoloji devlerini zenginleştiriyor tıpkı petrol ya da elmas sektöründe olduğu gibi.
Şiddet içeriklerinin gölgesinde veri etiği
Yapay zeka modelleri aynı zamanda insan emeğiyle “eğitiliyor”.
Büyük dil modellerinin eğitimi için milyonlarca içerik etiketleniyor; bunlar çoğu zaman şiddet, istismar veya pornografik görüntüler içeriyor. Bu işi yapan çalışanlar, çoğunlukla Hindistan, Nijerya, Kenya ve Filipinler gibi düşük gelirli ülkelerde yaşıyor ve psikolojik travma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Akademisyenlere göre prekarya koşullarındaki bu iş gücü, modern yapay zeka üretim zincirinin en görünmeyen halkası.
Veri merkezlerinin dev tüketimi
Model eğitildikten sonra da yük bitmiyor. Yapay zeka sistemlerini çalıştıran sunucular, devasa miktarda su ve enerji tüketen veri merkezlerinde yer alıyor. Bu merkezler, genellikle ucuza su, enerji ve arsa bulmanın kolay olduğu bölgelerde kuruluyor.
Söz konusu bölgeler bazen çöl iklimine sahip, su fakiri eyalet ve ülkeler oluyor. Düşük nem nedeniyle korozyon riskinin az olması, çölleri veri merkezleri için cazip kılıyor.
Fakat bu merkezler yerel elektrik şebekelerinin kapasitesini zorluyor ve toptan enerji satın aldıkları için tüketici faturalarını yükseltebiliyor. Bazı araştırmalar, bir e-postanın yapay zeka ile yazılmasının yarım litre su tüketimine eşdeğer olduğunu ortaya koyuyor.
Sürdürülebilirlik sorusu aciliyet kazanıyor
Dil modelerinin getirdiği verimlilik vaatleri -otomasyon, bilgiye hızlı erişim, iş gücü tasarrufu- küresel ölçekte büyük heyecan yaratmış durumda.
Ancak uzmanlar, yapay zekanın görünmez maliyetlerinin de tartışılması gerektiğini vurguluyor.
Yazarlar, sürdürülebilirlik kavramının yeniden tanımlanması gerektiğini savunuyor. Ayrıca dil modellerinin yaygınlaştırılmasını savunan kurum ve devletlerin, bu teknolojinin yol açtığı çevresel ve sosyal tahribatı yok saymasının büyük bir çelişki olduğunu belirtiyorlar.
Ve en temel soruyu soruyorlar: Yapay zekadaki ilerleme, dünyanın en kırılgan toplulukları üzerine inşa ediliyorsa, bunu gerçekten ilerleme olarak tanımlayabilir miyiz?