Haberle gerçek arasında: Bir savaş muhabirinin isyanı

Haberle gerçek arasında: Bir savaş muhabirinin isyanı
By Mustafa Bag
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
REKLAM

Uzun yıllar Afganistan’da çalışan Euronews savaş muhabiri Mustafa Bağ, 5 Nisan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlemek için Kabil’deydi. Muhabirimiz, savaş dolayısıyla ülkenin güneyinden göç eden Afganların yaşadığı başkent yakınlarındaki Helmand kampını ziyaret ederek izlenimlerini yazdı:

Kabil’de hafif soğuk bir hava. Hiçbir yol işaretinin olmadığı bir güzergahtan ilerliyoruz. Politeknik Üniversitesi’nin yakınlarındaki Helmand Mülteci Kampı’nın girişinde savaşın en masum mağdurları olan çocuklar karşılıyor bizi.

Hiçbir güvenliği olmayan ve sağlıksız koşullar içerisinde derme çatma çamurdan yapılmış üzeri çadırlarla kaplı evlerinin aç, yardıma muhtaç, ayakları çıplak, üstleri başları sefaletin en büyük izlerini taşıyan çocukları buradaki yaşam koşullarının en büyük aynası oluyor.

Kamp sakinleri ağırlıklı olarak Helmand, Kandahar ve Uruzgan vilayetlerinden geliyor. Güneyde sıcak çatışmalar devam ettiği için evlerini terk edip kaçmak zorunda kalmışlar. Çoğunluğu Peştunca konuşuyor. Düzenli hizmet veren bir klinik ve çocukların eğitim alabileceği bir okul yok. Ailelerin önemli bir kesimi de, yakın olmadığı için çocuklarını kamp dışındaki diğer okulllara göndermiyor.

Kışları aşırı soğuk olduğundan onlarca kişi hayatını kaybetmiş. Yazları da aşırı sıcak. Hijyen olmadığı için salgın hastalıklar kol geziyor.

İç sızlatan bir manzara. 21. yüzyılda, medeniyetin çığır açtığı, teknoloji ve hayatın birçok alanında inanılmaz gelişmelerin yaşandığı çağımızda ilkel bir hayatın kalıntıları içerisinde ayakta kalmaya çalışan insanların çaresizliği karşısında irkiliyorum. İnsanlığın vicdanının kör, sağır, dilsiz kalışının tanığı oluyoruz burada.

Burası 850 ailenin yaşadığı bir kamp…Dışardan bakıldığında ‘burada insan nasıl yaşar’ diye düşünmeye başlıyorsunuz. Elektrik yok, yeterli su yok. Sefalet had safhada. Evlerini mallarını arkalarında bırakıp, savaştan kaçmak ve hayata tutunabilmek için buraya sığınmışlar fakat burada da sağlıksız yaşam şartlarının ve hastalıkların pençesinde ölümle burun buruna bir hayat yaşıyorlar. Yaşamaya çalışıyorlar….

Helmand bunlardan sadece bir tanesi. Buranın dışında yüzlerce kamp var ülkede ve şartları aynı.

En acil ve temel ihtiyaç su. Ayda bir kez temiz su temin edebilen kendini bahtiyar sayıyor bu mahrumiyet bölgesinde.

Kamp yaşamına dair bir aile ile görüşmek istiyoruz. Bir müddet dışarıda bekledikten sonra talepte bulunduğumuz eve girmemize izin veriliyor. Kadınlar diğer odada.. Yerde kilim ve ince döşekler var. Birkaç mutfak eşyası ise dışarıda sandığın üzerinde.

Helmand’dan gelen Gülağa ile konuşmaya başlıyoruz. 2 yıl önce buraya geldiklerini dile getiriyor. “Köyümüzde düğün vardı, insanlar kültürümüz gereği havaya ateş açıyordu. Sonra bir anda insansız hava araçlarından düğün alanına bomba atıldı ve çok sayıda kişi ya hayatını kaybetti ya da yaralandı. Biz de kaçmak zorunda kaldık” diyor. İşsizlikten dert yanan Gülağa, “Neredeyse hepimiz işsiziz. İşe gitsek de çok düşük ücret ödüyorlar. Ayrıca kampta sağlık sorunları var, çocuklar okul olmadığı için eğitim alamıyor. Devletimiz bize en azından yaşayabileceğimiz bir ev vermeli” diyor.

Röportaj sırasında 3 yaşında Nazenin adında küçücük bir yavruya gözlerim kayıyor. Ağladığını görünce yanaşıyor ve sevmek istiyorum. Açlık ve sefaletten ağlayan bu çocuğun babası, 6 ay önce Kabil’de bir intihar saldırısında hayatını kaybetmiş.

Annesi ile beraber yakınlarıyla bu kampta yaşama tutunmaya çalışıyor. Küçücük bir çocuk… Buradaki birçok hayattan biri sadece ve hepsi de aynı kaderi paylaşıyor. Bir müddet sonra 15 yaşlarında bir gence takılıyor gözlerim. Onunla konuşmak istiyorum. Ürkekçe kaçıyor. Israr edince “5 gün önce annemi kaybettim” diyor. Ve sonra hüngür hüngür ağlamaya başlıyor, konuşamıyor. Savaşa hayatını annesiyle beraber kurban etmiş acılı bir hikaye.

Omuzları çökmüş adamlar, dul kalmış kadınlar, savaşın ve imkânsızlığın oyunlarını bozduğu çocuklar içerisinde bu coğrafyaya sadece onları haber yapmak için gelmiş olduğuma isyan etmek istiyorum. Bir savaş muhabirinin isyanı bu coğrafyaların kaderini değiştirmeye yetmediğine binlerce kez tanık olduğumu bilmenin hüznüyle eğiyorum başımı.

BM ve sivil yardım kuruluşlarının yardım ulaştırmaya çalıştığı ve az da olsa su kuyularının açıldığını göz önünde bulundurursak onlar için bir şeyler yapılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Ama bu yeter mi? Hayır, insanlık için bu yetmez. Bunlar onların hayatını asla yaşanılır kılmaya yetmiyor. Üstelik onlar kendi coğrafyalarında yıllardır bu sefil kaderi yaşıyor. Onlar gibi birçok ülke de aynı sıkıntıları yaşayan insanlar var. Mülteci hayatlar, yardım uzatacak eller bekliyor. Çok şey değil, gelişmiş ülkelerde yaşayan insanlardan gelecek giyim, gıda, tıbbi yardımlar onların yüzüne tebessüm kondurabilir, az da olsa yapacağınız para yardımları ile su, elektrik, yol sorunları çözümlenebilir. O çocuklar sefaletten ölmeyebilir.

Küçücük yardımlar kilometrelerin ve asırların ayırdığı, dillerin ve kültür farklarının ayrıştırdığı insanları birleştirebilen bir güçtür. Üstelik yardımın lisanı yoktur. Tek dil sevgi dilidir. Acıyan kalp ile acıyanı saracak kalbin bileşkesi insani vicdandır. Bir çağın ideali bu olmalıdır. Hangi coğrafyada olursa olsun, rengi, dili, kültürü ne olursa olsun bir canlının yaşayabilmesi için kendinde olan imkânı onunla paylaşabildiğimiz gün insanlığın ideal bir ahlaka eriştiğini ve sevginin karanlığı delen bir güç olduğunu söyleyebiliriz.

Bir an oluyor. Bir şey oluyor. Kafamda şimşekler çakıyor. Savaş ve çatışma bölgelerinde çalışan gazetecilerin en büyük imtihanlarından biri: Çıplak gözle şahit oldukları acılarla aralarına bir çizgi çekmek, mesafe koymak. Ama gazeteci de bir insan…Sefalet içerisindeki hayatlar, gözünüzün önünde yakınlarını kaybeden insanlar, imkansızlıklar içerisindeki hayata tutunma çabaları dokunuyor…ve zaman zaman bu çizgi kayboluyor.

Ve işte bir kez daha “Bütün bunları sadece ben mi görüyorum?” diye düşünüyorum. Bu sefalet içerisindeki hayat, savaş ve imkânsızlıktan kalan viran yaşam bir başkasının gözlerine dokunmuyor mu? Önümde açlıktan ağlayan çocuğu burada benden başka kimse görmüyor mu?

REKLAM

Bir savaş muhabiri, çatışma bölgelerinde gördüklerini orada bırakarak döner ve işine devam eder. Oysa günlerdir, şahit olduğum tüm bunların hatırası aklımdan ve kalbimden gitmiyor. Üstelik bu tüm insanlığın sorumluluğunda! İşte bu yüzden bu duygusal izlenimi yazmaya koyuldum. Mağdur Afganlılar ve dünyanın dört bir yanında acı içinde yardım bekleyen tüm halkar için.

Adres belli, onlar için, ideal bir hayat için mülteci hayatlar ellerinizi uzatmanızı bekliyorlar. Güneşi siz götürün karanlık yaşamlarına! Unutmayın, bir yerlerde acı çeken insanlar varsa; bu bütün insanlığın utancı!

Mustafa Bağ/ Kabil – Afganistan
@mustafa__bag











Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

İç çatışmalardan yorulan Afganlar bir de kuraklıkla boğuşuyor

Afganistan: Üniversiteler, Taliban liderinin onay vermesi halinde kız öğrencilere kapılarını açacak

Güzellik salonu yasağını protesto eden Afgan kadınlara polis müdahalesi