Çiçek hastalığının yok edilişinin kırkıncı yıl dönümünde dünya Covid-19 salgınıyla mücadele veriyor

Çiçek aşısı
Çiçek aşısı © SVEN NACKSTRAND/AFP or licensors
© SVEN NACKSTRAND/AFP or licensors
By Berrak Kanbir Rodriguez Sanmartin
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

İnsanlık tarihinin en korkunç hastalıklarından olan çiçek hastalığının yok edilişninin üzerinden kırk yıl geçti. Hastalıkla mücadelede Covid-19 salgınına karşı alınacak dersler neler? Çiçek hastalığına yol açan virüsün saklanan örnekleri biyoterörizm tehdidi taşıyor mu?

REKLAM

İnsanlık, tarihindeki en etkili salgınlarına yol açan çiçek hastalığını yenmesinin kırkıncı yıl dönümünde yeni bir salgına karşı mücadele veriyor.

Covid-19 hastalığının yayılmasını kontrol altına almak için tedavi ve aşı çalışmalarının hız kazandığı bu dönemde insanlık tarihinin yakın geçmişte virüse karşı elde ettiği 'bu zafer' büyük önem taşıyor.

Damlacıklar yoluyla yayılan, nesnelere bulaşan, yüksek ateş ve döküntü ile kendini gösteren çiçek hastalığına yakalananların yüz ve bedenlerinde kalıcı iz ve şekil bozuklukları oluştu, birçok kişi de görme yetisini kaybetti. Çok bulaşıcı olan bu virüs, çok da öldürücüydü. Binlerce yıldır insanlığa korku yaşatan hastalık, yalnızca 20'inci yüzyılda 300 milyondan fazla insanın yaşamına maloldu.

Çiçek hastalığının binlerce yıldır varolduğuna dair en eski kanıt eski Mısır medeniyetine uzanıyor. Eski Mısır firavunu 5. Ramses'in mumyalanmış bedeni incelendiğinde derisinde görülen lezyon kabarcıkları hastalığın en eski kanıtı olarak kabul ediliyor.

8 Mayıs 1980'de Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Cenevre'deki merkezinde çiçek hastalığına neden olan variola türü virüse karşı geliştirilen aşı sayesinde hastalığın artık tarih kitaplarında yer alacağını açıklaması, insanlık tarihinin korkulu rüyası olan hastalıklardan birini daha ortadan kalktığını müjdeledi.

AFP or licensors
Çiçek hastalığına neden olan variola virüsüAFP or licensors

Çiçek aşısı nasıl geliştirildi?

Çiçek hastalığı, çığır açan birçok bilimsel yenilik ve çalışmayı teşvik etti. Bu korkunç hastalığa karşı bilim adamı ve fizikçi Edward Jenner'in 1796'da geliştirdiği aşı, dünyadaki ilk aşı olarak tarihe geçti.

Aşı bulunmadan önce de, döküntülerden alınan sıvı veya ufalanarak toz haline getirilen parçalar yeniden vücuda enjekte ediliyordu. Bu yöntem bir anlamda bağışıklık kazandırsa da, hastalığın daha çok yayılmasına neden oldu.

AFP or licensors
Çiçek aşısıAFP or licensorsMIKE NELSON

İneklerde görülen çiçek hastalığına yakalanan süt sağıcılarının insanları etkileyen çiçek hastalığına yakalanmadıklarını farkeden Jenner ise, nispeten zararsız virüsle ölümcül virüse karşı bağışıklık oluşturma fikrini geliştirdi.

Küresel işbirliği salgınla mücadeleye güç verdi

Çiçek hastalığının tamamen yok edilmesi fikri aşının bulunmasından yaklaşık iki yüzyıl sonra, 1958'de, Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki yumuşama döneminde geliştirildi.

O dönemde otuzdan fazla ülkede kendini gösteren ve her yıl iki milyondan fazla insanın ölümüne yol açan bu hastalığın yok edilmesi önerisi, küresel işbirliği sayesinde başarılabilecek iyi işleri göstermek amacıyla Sovyetler Birliği tarafından ortaya atıldı. Öneri ABD tarafından da hemen kabul gördü.

AFP or licensors
1943'te ABD'de çiçek aşısı yapılırkenAFP or licensorsHANDOUT

DSÖ mali imkansızlıklara rağmen yorulmadan, sıkılmadan ve yıllar boyunca kapı kapı dolaşarak vakaların tespit edilip toplumdan uzaklaştırılması, temasa geçilen kişilerin belirlenmesi ve takip edilmesi çalışmalarına destek verdi. Bu yöntemler, bugünlerde Covid-19'la mücadelede yol gösterici örnekler olarak karşımıza çıkıyor.

DSÖ'nün canla başla sürdürüdüğü mücadele yıllar sonra sonuç verdi. En son çiçek hastalığı vakası 1977'de Somali'de görüldü. Bundan bir yıl sonra Somali'de vakaların olduğu bölgedeki laboratuvarda çalışan İngiliz tıbbi forotoğrafçı Janet Parker hastalıktan öldüğü tespit edilen son kişi olarak kayda geçti.

Biyoterörizm tehdidi

Çiçek hastalığının yok edildiği tarihten bu yana en büyük tartışma, hastalığa neden olan variola vrüsüne ait örneklerin saklamasına dair yaşandı. Bu örnekler halen dünyada iki merkezde tutuluyor. Bunlardan biri ABD'nin Atlanta'daki Salgın Hastalıklar Kontrol ve Koruma Merkezi, diğer ise Rusya'nın Novosibirsk kentindeki Viroloji ve Biyoteknoloji Devlet Araştırma Merkezi.

Her iki ülke de bu örneklerin saklanmasının araştırma çalışmaları için önemli olduğunu savunuyor. Ancak özellikle 11 Eylül 2001'deki terör saldırıları sonrasında ortaya çıkan küresel terörizm tehdidi, virüs örneklerinin biyoterörizm tehlikesi yaratabileceğine dair korkuları körüklüyor.

Ek kaynaklar • AFP

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

DSÖ: Afrika'da Covid-19 salgınının ilk yılında 190 bin kişi hayatını kaybedebilir

'İngiltere'deki siyahi ve etnik azınlıkların Covid-19'dan ölme riski beyazlara göre daha yüksek'

AB ülkelerinde kızamık ve boğmaca vakalarında artış sonrası ECDC'den uyarı