Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) Lídia Pereira, sürdürülebilirliğe dair düşünce tarzının değişmesi gerektiği yönündeki iddialara karşılık olarak, büyümenin Avrupa yaşam tarzını korumak için hayati olduğunu söyledi.
Brüksel Ekonomi Forumu’nda konuşan Pereira, AB’nin küresel sahnede iklim politikaları açısından bir 'istikrar sembolü' olduğunu belirtti.
İklim krizini ele alırken “tehlikeli” çözümlerden kaçınılması gerektiğini vurgulayan Pereira, “Eğer çözüm bulmak istiyorsak, bunu ılımlılarla birlikte yapmalıyız,” dedi.
Pereira, forumda büyüme karşıtı yaklaşımı savunan ekonomist ve HEC Lausanne araştırmacısı Timothée Parrique’in önerilerine yanıt veriyordu.
Parrique, “Bu [iklim krizi] bir siyasi görüş değil… bu, yüzleşmemiz gereken bilimsel bir gerçeklik,” dedi.
“Yanlış yöne gidiyorsanız, ilk olmanın bir anlamı yok… ekonomik büyümenin yaşam kalitesiyle artık hiçbir ilişkisi kalmadı.”
Sözlerine şöyle devam etti: “Güvenle söyleyebilirim ki, zenginlik aşağıya sızmıyor ve kirlilik yukarıya çıkmıyor.”
1970’lerden beri var olan büyümeme (degrowth) teorisi, sürekli ekonomik büyümenin tehlikelerine dikkat çekiyor ve ekonomilerin küçülmesini savunuyor. Bu yaklaşımı destekleyenler, dünyanın sınırlı kaynaklara sahip olduğunu ve sonsuz büyümenin gerçekçi bir hedef olmadığını öne sürerek tüketimin azaltılması gerektiğini savunuyor.
Bazı akademisyenler bu görüşü desteklese de, eleştirmenler büyümemenin küresel ekonomiyi büyük ölçüde istikrarsızlaştıracağını, işsizliği artıracağını ve eşitsizliği derinleştireceğini öne sürüyor. Ayrıca bu yaklaşımın siyasi olarak kabul görmesinin zor olduğu düşünülüyor.
Buna rağmen Parrique, “eylemsizliğin maliyeti, harekete geçmenin maliyetinden çok daha yüksek,” diyerek büyüme odaklı politikaların uzun vadede “büyük dezavantajlar” yaratacağına dikkat çekti. Kamusal bilincin artırılması konusunda kamu figürlerinin daha fazla sorumluluk alması gerektiğini belirtti.
Lídia Pereira ise, yeşil dönüşümün AB’nin daha rekabetçi hale gelme hedefiyle bir arada yürüyebileceğini savundu.
Pereira, Çin ve ABD’de verilen sübvansiyonlara — özellikle eski Başkan Biden’ın Enflasyonu Düşürme Yasası’na (IRA) — atıfta bulunarak Avrupa’nın temiz teknolojilerde “stratejik özerkliği” desteklemek için daha fazlasını yapması gerektiğini söyledi.
Ancak bunun önündeki en büyük engelin, AB içinde tam entegre bir sermaye piyasasının hala oluşturulamamış olması olduğunu belirtti. Bu durumun, şirketlerin küresel ölçekte rekabet edebilmek için ihtiyaç duydukları sermayeye ulaşmalarını engellediğini söyledi. Üye ülkeler arasındaki yasal farklılıkların, sınır ötesi yatırımları zorlaştırdığını ve şirketlerin özel yatırımcılardan ziyade bankalara bağımlı kalmasına neden olduğunu ekledi.
AB, 2050 yılına kadar iklim açısından nötr olmayı hedefliyor ve üye ülkeler bu hedefe nasıl ulaşacaklarına dair özel stratejilere sahip.
Pereira, Avrupa’nın iklim taahhütlerini yerine getirme konusunda diğer ekonomilere öncülük edebileceğini ve bunun giderek daha acil hale gelen bir konu olduğunu ifade etti.
Bu gelişmeler, ABD yönetiminin yeşil dönüşümü destekleyen girişimlere sağladığı ekonomik kaynakları geri çektiği bir döneme denk geliyor.
Ocak ayında Donald Trump, ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ikinci kez çekmek için bir kararname imzaladı. Başkan ayrıca, yenilenebilir teknolojiler yerine fosil yakıtlara yeniden odaklanılması gerektiğini savunuyor ve IRA’nın bazı maddelerini geri çekiyor.