Paris Bastille Operası'nda bir trajedi: Verdi'nin klişelerden uzak 'Aida' operası

Bazı operalar bir tablo kadar ihtişamlıdır. İtalyan besteci Giuseppe Verdi'nin eserleri çok katmanlı tonları ve yansıttığı farklı ruh halleriyle bilinir.
Verdi’nin dünyaca ünlü "Etiyopyalı köle Aida" adlı opera eseri de bunlardan biri. Göz kamaştıran zafer yürüyüşü ve geniş koroları aslında bir trajedinin habercisi.
Opera sanatçısı Jonas Kaufmann'ın ifadesiyle 'Aida', "duygularına kapılan gençlerin aldatma, kıskançlık, reddedilmiş aşk duyguları ve mantıksız davranışlarını" konu alıyor.
Klişelerden arınmış bir eser
Artık Firavun, piramitler veya filler yok. Paris’in Bastille'deki prodüksiyon için Hollandalı yönetmen Lotte de Beer tüm klişeleri geride bırakmak istedi.
Fransız opera sanatçı yönetmenin yapmak istediğini şu ifadelerle anlatıyor:
"Yönetmen, 19. yüzyılda son derecede baskın olan Batı güçleri ile o dönemde yakında sömürülecek olan halkların arasındaki tansiyonu ve parçalanmayı temsil eden bir nevi bir bükülme konsepti üzerinden bu çalışmaya başladı."
Aida ve Amonasro karakterleri, bizimle birlikte maniple edilen büyük kuklalar tarafından canlandırıldı. Mizansen ile birlikte hareket ediyorlar, Almancada "Doppelgänger" ifadesi vardır, yani birinin görsel ikizi. Bu aynı zamanda büyüleyici, rahatsız edici ve gerçekte yaşayamadıkları için oldukça dokunaklı."
Trajedilere yakışan bir son
Destansı bir film gibi bir drama. Sonunda, ihanetle mahkum olan kahraman piramit duvarı içini sokularak piramit ile bir oluyor. Aida da sevgilisini ölüme kadar takip ediyor.
Jonas Kaufmann eserin son sahnesini şöyle yorumluyor: _"_O anda muhtemelen her ikisi, nefes alamadığından dolayı vizyonlar görmeye başlıyor, acı çeken ruhlar bedenden çıkıyor ve kapılarının açan cennete doğu ilerliyor. Aslında o ana kadar bunlar biraz abartılı gelebilir ancak müziğin başlaması ile her şey yoluna anlamlı oluyor."