Uygulanmakta olan AB yaptırımları ve hakkındaki tutuklama emri Vladimir Putin'in Budapeşte'ye uçup Donald Trump'la görüşebileceği konusunda şüphe uyandırıyor.
ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya lideri Vladimir Putin perşembe günkü telefonlaşmanın ardından Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye yönelik olası bir adımı görüşmek için önümüzdeki dönemde Macaristan'ın başkentinde bir araya gelmek üzere prensipte anlaştılar.
Bu yüz yüze buluşmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belirsiz. Ancak haberin kendisi bile Avrupa başkentlerinde sarsıntı yarattı; zira bu ziyaret Putin’in 2020’nin başlarından bu yana Avrupa Birliği topraklarına ilk girişi olabilir ve Batı’nın onu tecrit etme çabalarını daha da baltalayabilir.
Jeopolitik hesapların ve böylesine kritik bir zirvenin organizasyonuna dair karmaşık lojistik hazırlıkların ötesinde, temel bir soru ortaya çıkıyor: Putin gerçekten Avrupa Birliği’ne girebilir mi?
Bu soruya bakarken en az iki farklı boyutu dikkate almak gerekiyor.
AB yaptırımları
Rus birlikleri Ukrayna sınırlarını aşıp Kiev’e yürüdüğünde, Avrupa Birliği Kremlin’in savaş makinesini zayıflatmak için hızla çeşitli yaptırımlar uygulamaya koydu.
Alınan birçok karar arasında, işgali planlamak ve denetlemekten sorumlu yüzlerce üst düzey Rus yetkili yaptırım listesine alındı. Bu kara liste, AB’ye seyahat yasağını ve kişisel mal varlıklarının dondurulmasını içeriyordu.
Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da hedef alındı, ancak bir istisna ile: sadece mal varlıkları donduruldu. Putin’in serveti hakkındaki belirsizlik göz önüne alındığında bu daha çok sembolik bir önlemdi. Diplomatik temasların asgari düzeyde sürdürülebilmesi için seyahat yasağı getirilmedi.
O dönem AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi olan Josep Borrell’e göre Putin, AB tarafından şahsen yaptırım uygulanan üçüncü dünya lideri oldu. Ondan önce Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad listeye alınmıştı.
Bu durum, teoride Putin’in Macaristan’a inmesine izin verileceği anlamına geliyor.
Ancak başka bir engel daha var: AB, kapsamlı yaptırım rejiminin bir parçası olarak hava sahasını fiilen Rus uçaklarına kapattı.
Avrupa Birliği Havacılık Emniyeti Ajansı (EASA)’na göre uçuş yasağı, Rusya tarafından işletilen, Rusya’da kayıtlı ve herhangi bir Rus kişi ya da kuruluşuna ait veya onlar adına kiralanan uçakların yanı sıra, iş toplantıları veya tatil amacıyla Rus vatandaşlarını AB’ye taşıyabilecek “düzenlenmemiş” uçuşları da kapsıyor.
Kurallarda acil inişler veya insani amaçlar gibi çeşitli istisnalar bulunuyor. Ayrıca, üye devletler özel durumlarda tek tek muafiyetler tanıyabiliyor.
Geçen yıl, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, büyük tartışmalara yol açan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) toplantısı için Malta’ya gitmişti. Bakan, Avrupa hava sahasından kaçınmak zorunda kaldığı için yedi saatlik bir rota değişikliği yapmak zorunda kaldı ve ancak diplomatik gerekçelerle inişine izin verilen adaya ulaşabildi.
Buna karşılık, seyahat yasağı ve mal varlığı dondurma yaptırımı altında bulunan sözcüsü Maria Zaharova, birkaç başkentin itirazı üzerine muafiyet hakkı alamadı.
Putin’in önünde iki seçenek bulunuyor: Ya uzun bir rota izleyerek Batı Balkanlar’daki AB aday ülkeleri üzerinden Macaristan’a girecek, ya da daha kısa güzergâhta yer alan AB üyelerinden muafiyet alacak. Bu kısa rota Polonya ve Slovakya üzerinden geçiyor. Polonya’dan izin almak zor olabilir, ancak Slovakya üzerinden geçişin kolay olacağı tahmin ediliyor.
Bir diğer seçenek ise Karadeniz üzerinden Romanya’ya uçmak. Ancak Romanya hem Kiev’in güçlü bir müttefiki hem de çok uluslu bir NATO birliğine ev sahipliği yapıyor.
Yaptırımların uygulanmasını denetleyen Avrupa Komisyonu, Ukrayna’da adil ve kalıcı barışa yönelik her adımı memnuniyetle karşıladığını belirtti. Ancak planlanan zirveyi kolaylaştırma taahhüdünde bulunmaktan kaçındı.
Toplantının yapılmasını sağlamak için Trump’ın hangi diplomatik yolları zorlayacağı ve Budapeşte seçeneğinin iki liderin görüşmesinde önceden karara bağlanıp bağlanmadığı henüz belirsiz.
Putin’in yıllar süren izolasyonun ardından yeniden Avrupa topraklarına adım atması, başlı başına Kremlin lideri için bir zafer olacak. Aynı zamanda bu durum, AB liderleri için zor bir an yaratacak; zira Putin, Ukrayna’ya kolektif desteği sürekli baltalayan bir AB üyesinde, Amerikan başkanıyla buluşmuş olacak.
Öte yandan, Putin’in Budapeşte’ye seyahatinin engellenmesi, Kremlin tarafından “AB’nin Rusya ile barış yerine çatışma istediğini” ileri süren propagandayı güçlendirmek için kullanılabilir. Bu tartışmanın nasıl çözüleceğinde, Kiev’in zirveye ilişkin tavrı da etkili olabilir.
UCM tutuklama emri
AB yaptırımlarına ek olarak, Putin hakkında Lahey merkezli Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından çıkarılmış bir tutuklama emri de bulunuyor.
Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri Maria Alekseyevna Lvova-Belova, işgal altındaki bölgelerden on binlerce Ukraynalı çocuğun Rusya’ya zorla götürülmesi ve transferinden sorumlu tutuluyor. Bu eylemler, savaş suçu olarak değerlendiriliyor.
Ne Rusya ne de ABD, UCM’nin tarafı ve dolayısıyla mahkemenin yetkisini tanımıyor. (Kremlin, mahkemenin başsavcısı hakkında karşılık olarak tutuklama emri çıkardı.)
Buna karşın, tüm AB ülkeleri Roma Statüsü’ne imza atmış durumda ve bu nedenle cezasızlıkla mücadelede mahkemeye destek vermeleri bekleniyor.
Bu yılın başlarında Macaristan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkarılan tutuklama emrine tepki olarak, ABD ile aynı çizgide UCM’nin kararını sorguladı ve mahkemeden çekilme niyetini açıklayan ilk AB üyesi oldu. Karar, Başbakan Viktor Orbán’ın Budapeşte’de Netanyahu’yu ağırlamasının ve onu tutuklama yükümlülüğünü açıkça hiçe saymasının hemen ardından duyuruldu.
Ancak Macaristan’ın çekilme süreci, bildirimin yapılmasından bir yıl sonra yani Haziran 2026’da yürürlüğe girecek. O tarihe kadar ülke hâlâ mahkemenin yükümlülüklerine bağlı kalmak zorunda.
Bir UCM sözcüsü Euronews’e yaptığı açıklamada, “Bir çekilme, mahkemenin yürürlüğe girmeden önce ele aldığı mevcut davaları veya incelemekte olduğu herhangi bir konuyu etkilemez,” dedi.
Sözcü ayrıca, “Devletlerin mahkemeyle işbirliği konusunda endişeleri olduğunda, zamanında ve etkili bir şekilde mahkemeye danışabilirler. Ancak mahkemenin hukuki kararlarının geçerliliğine tek taraflı olarak devletler karar veremez,” ifadelerini kullandı.
UCM’nin en kritik sorunu, kararlarını uygulayacak doğrudan bir mekanizmasının olmaması. Tutuklama emirleri tamamen devletlerin iş birliğine ve siyasi iradesine bağlı.
Geçen yıl, UCM’ye taraf olan Moğolistan, Putin’i resmi ziyaret için ağırladı ve herhangi bir sonuç doğmaması Avrupa’da tepki topladı.
Benzer bir senaryo bu yıl Nisan ayında Orbán’ın Netanyahu’yu Budapeşte’de karşılamasıyla yaşandı.
Bir AB diplomatı Euronews’e, isminin açıklanmaması kaydıyla yaptığı değerlendirmede, “Putin Budapeşte’ye inerse, tutuklanması mantıklı sonuç olur. Ancak Macarların Putin’i tutuklamaması kimseyi şaşırtmaz. Macaristan’ın UCM yükümlülüklerini ihlal etmesi ilk kez olmuyor. Evet, bu sorunlu bir durum,” dedi.
UCM çoğu zaman diplomatik dokunulmazlık engeline takılıyor.
Roma Statüsü’nün 27. maddesi, kuralların devlet ve hükümet başkanları da dahil olmak üzere herkes için geçerli olduğunu söylüyor. Ancak 98. madde, taraf olmayan bir devletin dokunulmazlığını ihlal edecekse, devletlerin tutuklama emrini uygulamayabileceğini belirtiyor.
Lahey Uluslararası Adalet Enstitüsü Başkan Yardımcısı Mahmoud Abuwasel, Nisan ayında Euronews’e yaptığı açıklamada, “Bir ülkenin iç hukukunda devlet başkanlarının dokunulmazlığı varsa ve tutuklanamayacağı yazıyorsa, bu hüküm uygulanabilir. Ancak bu kararı tek başına o devlet veremez; UCM’ye danışması gerekir. UCM ise bağışıklığın geçerli olmadığına karar verebilir,” dedi.
Fransa, mahkemeyi savunmasına rağmen, İsrail Roma Statüsü’ne taraf olmadığı için Netanyahu’yu tutuklayamayacağını açıkladı. Macaristan da benzer bir argüman öne sürebilir. Nitekim ülke, Putin’e güvenli geçiş garantisi vereceğini şimdiden duyurdu.