Göçmen duvarı AB'nin üzerine devrilir mi?

Göçmen duvarı AB'nin üzerine devrilir mi?
By Bahtiyar Kucuk
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
REKLAM

20. yüzyılın en büyük siyasi projelerinden Avrupa Birliği (AB), ‘hantal’ yapısıyla 21. yüzyılda değişen dünya koşullarına ayak uydurmakta zorlanıyor. Son yaşanan göçmen krizi aslında Avrupa projesinin yaşadığı krizi su yüzüne çıkardı.

Ekonomik entegrasyondan siyasi entegrasyona evrilmeyi hedefleyen proje kapsamında şu ana kadar ortak para birimi, Şengen anlaşması gibi uygulamalarla devletler arasındaki sınırlar silinme noktasına kadar geldi.

Ancak göçmen kriziyle tekrar sınırlar belirginleşti; hatta ülkeler güvenlikleriyle ilgili mevzuatları değiştirip ‘göçmen duvarları’ örme yoluna kadar gitti.

Son bir kaç ayda dünyanın şahit olduğu manzarada şu fotoğraf kareleri yer aldı:

  • Macaristan sınırında göz yaşartıcı gazla geri püskürtülmeye çalışılan göçmenler

  • Eşinin, çocuğunun önünde cop yiyen babalar

  • Gece sabahlara kadar köpeklerle sınır bölgelerinde çıkılan insan avı

  • Almanya’da bir şehrin göbeğinde çoluk çocuk taşlı sopalı saldırıya maruz kalanlar

  • Güvenlik güçleri tarafından sokağın ortasında etrafı etten duvarla çevrilmiş insanlar

  • Sadece Hristiyanı kabul ederim, Müslüman’ı almam diyen Avrupalı devletler

  • Son olarak sahilde cansız bedeni yatan 3 yaşındaki Suriyeli Aylan…

This cartoon says a lot about the world's response to the refugee crisis http://t.co/pIkwJV22bJpic.twitter.com/md9Wzx1VEv

— The Independent (@Independent) 3 Septembre 2015

Tek bu fotoğraf karesinin AB’nin göçmenlere yönelik politikasını değiştirebileceği dillendiriliyor. Peki Avrupa’da göçmenleri kapı dışında, yolda izde, ortada bırakan bugünkü aşamaya nasıl gelindi?

21. yüzyılda bir yandan uluslararası arenada konvansiyonel güç olmak için politikalar üretmeye çalışan AB ‘yeni’ sorunlarla karşılaştı. Temel olarak birbirini besleyen ekonomik kriz, terör ve milliyetçilik sorunları son halkasına göçmen krizini ekledi.

Yakın geçmişte AB’de taşları yerinden oynatan ilk önemli olay Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz oldu. Birlik o zamana kadarki teamüllerinin dışına çıkarak ‘kurtarma programı’ adı altında elini taşın altına koyma kararı aldı. Parasal birliğin işlediği bütün Euro Bölgesi bu krizden etkilendi. Kriz, AB’nin üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri İtalya ve İspanya; ardında da Almanya’dan sonraki ikinci büyük gücü Fransa’yı sardı. Devletler vergileri arttırıp kesintilere giderek yükü halkın omuzuna yıktı.

Aynı dönemde Avrupa’da hemen bütün ülkelerde milliyetçi, ırkçı, aşırı sağcı siyasi partiler genel seçimlerde parlamentolara girmeye ve oy oranlarını arttırmaya başladı. Halkın milliyetçilik duygularına hitap ederek oy almayı başaran partilerin ilk hedefinde göçmenler vardı. Onlara göre göçmenler Avrupa’da var olan ekonomik krizi kendileri aleyhine daha da derinleştiriyor, sosyal problemlere yol açıyordu. Almanya, Fransa, Danimarka, İsveç, Yunanistan başta olmak üzere birçok ülkede milliyetçi damara hitap eden siyasetçiler kazandı.

Bu yılın Ocak ayındaki Paris saldırısı sonrası terör eylemlerinin entegre olamamış göçmenler tarafından yapıldığı sık sık dile getirildi. Terörizmle mücadele konusunda ortak politika üretmekte zorlanan Avrupalı siyasilere karşı ırkı ve dini kullanarak siyaset yapanlar oy oranlarını daha da arttırdı.

Kısacası Avrupa Birliği’ni kuran ideoloji olan ekonomik alanda başlayan çatırdama sosyal yaşam, kültür, kimlik gibi üst yapıdaki alanlara yayılıyor. Bu süreç doğal olarak AB’nin entegrasyon politikasını derinden yaralıyor.

Dolayısıyla AB, son yıllarda yaşadığı ekonomik kriz ve milliyetçi siyasetin artması sonucu oluşan ortamda göçmenlere kapılarını açmakta ve onlar için acil çözüm üretmekte zorlanıyor. Hatta Avrupa’nın sivil toplum kuruluşları ve halkı da bu soruna nispeten kaygısız kalıp olan biteni dışarıdan izlemeyi tercih etti.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan büyük göç dalgasını o zamanki sitem absorbe etti; ancak 21. yüzyılın yeni gerçekleri sistemi değiştirmeye zorluyor. AB’nin göçmen yasalarının da uluslararası hukukun temel ilkesi ‘Rebus sic stantibus’ yani ‘koşullar değiştiği takdirde anlaşmalar da değişir’e göre tekrar gözden geçirmesi bekleniyor.

#refugeecrisispic.twitter.com/RhrEjIHaFZ

— Ruben L. Oppenheimer (@RLOppenheimer) 3 Septembre 2015

Alman filozof Immanuel Kant’ın ‘Ebedi Barış’ teziyle inşa edilmeye çalışılan bir medeniyet bugün din, ırk renk, gelenek, görenek, sosyal yaşam gibi zincirlere takılıyor.

Bu noktada AB medeniyeti Avrupalılaştıramadığını ya da göçmeni dışarıda mı tutacak yoksa sık sık dillendirdiği ‘barış içinde bir arada yaşama’ mottosunu hayata mı geçirecek?

Bu, 21. yüzyılın sosyal bilimcilerinin ve politika yapıcılarının günün koşullarına göre AB kitabını gözden geçirip değiştirmesine bağlı görünüyor.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Türkiye 2024'te Avrupa'nın en çok turist alan ikinci ülkesi olmaya aday

Almanya’ya iltica başvurusu yapan Türklerin sayısı tüm zamanların rekorunu kırdı

Yurt dışına göç eden Türk vatandaşları: 2022'de son 7 yılın rekoru kırıldı