AB'den 'endişe dolu' Türkiye raporu

AB'den 'endişe dolu' Türkiye raporu
© 
By Nezahat Sevim
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Avrupa Parlamentosu, Türkiye için hazırlanan ve ‘son yılların en sert raporlarından biri’ olarak kabul edilen Türkiye raporunu oy birliğiyle kabul

REKLAM

Avrupa Parlamentosu, Türkiye için hazırlanan ve ‘son yılların en sert raporlarından biri’ olarak kabul edilen Türkiye raporunu oy birliğiyle kabul etti. Parlamento’nun Hollandalı üyelerinden Kati Piri tarafından hazırlanan raporda yargı bağımsızlığı, insan hakları, basın özgürlüğü, yolsuzluk ve Kürt sorunuyla ilgili sert eleştirilere yer verilirken; Türkiye’de ‘Avrupa’ya vize serbestisi’ beklentisi oluşturan Ankara’nın ile AB arasında imzaladığı ‘mülteci kabul anlaşmasının’ Türkiye’nin AB üyelik sürecinden ayrı tutulması gerektiğinin altı çizildi. Rapor Ankara’da büyük tepkiyle karşılanırken, Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır ‘Ermeni Soykırımı’ referansı nedeniyle raporun ‘yok hükmünde olduğunu ve iade edileceğini’ açıkladı. Nitekim raporda 1915 olaylarıyla ilgili herhangi bir yorum getirilmese de, yazımında 15 Nisan 2015’te ‘Ermeni soykırımı’nın parlamento tarafından kabul edilmesinin de dikkate alındığını belirterek başlıyor.

Peki sözkonusu raporda göz çarpan kısımlar neler? Hangi konularda Türkiye’ye eleştiriler getiriliyor?

Rapor toplamda beş ana başlıktan oluşuyor:

*Türkiye-AB İlişkileri *Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, insan haklarına ve temel hak ile özgürlüklere saygı *Barış süreci ve Türkiye’nin güneydoğusundaki durum *Mülteci, sığınmacı krizinde AB ve Türkiye arasındaki işbirliği *Kıbrıs müzakereleri

Demokrasi ve hukuk devleti kriterlerinde gerileme: Raporda Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti alanlarındaki gerilemenin ışığında reformlardaki genel hızın son yıllarda yavaşlamasından yargının bağımsızlığı, toplanma ve ifade özgürlüğü, insan haklarına ve hukuk devletine saygı gibi bazı ana alanlarda giderek Kopenhag kriterlerinden uzaklaştıran gerileme olmasından endişe duyduğu aktarılıyor. Türkiye’nin yargı ile temel hak ve özgürlükler alanında reformlara ve bunların korunmasına acilen ihtiyacı olduğunun altı çiziliyor. Uluslararası kuruluşların raporları ışığında özellikle son iki yılda genel alanda ve sosyal medyada fikir özgürlüğünün ciddi bir gerileme gösterdiği belirtilirken, Can Dündar ve Erdem Gül davasına atıfta bulunarak basın özgürlüğünün dikkate alınması çağrısında bulunuluyor. Can Dündar ve Erdem Gül’ün serbest bırakılmasının memnuniyetle karşılandığı ancak Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi’ne yönelik açıklamalarının kınandığı da raporda yer alıyor. Türkiye’nin hapiste en çok gazetecinin bulunduğu ülkelerden olduğu belirtilen raporda gazetecilere uygulanan her türlü baskı ve sindirmeye karşı acil önlem alma ve fikir, basın özgürlüğünü etkileyen siyasi tansiyona da bir son verilmesi çağrısı yapılıyor. Parlamentonun, ülkede çok sayıda yayın organına el konulmasını kınadığı da ekleniyor. Seküler yaşam tarzına saygı duyulması gerektiği de raporda yer alan maddeler arasında. Kadınlara yönelik şiddetin giderek arttığı konusunda endişelerin olduğu belirtilirken, bu konuda yasal düzenlemelerin eksik olduğu vurgusu yapılıyor. Tüm bunların yanında yolsuzluğa karşı mücadelenin Türkiye’nin öncelikleri arasında olması gerektiği bildiriliyor. Güneydoğudaki durum ve terörle mücadele: Rapor, Türkiye’nin güneydoğusundaki durumun kötüleşmesinden endişe duyulduğunu kaydediyor ve hükümetin kökeni ve dini ne olursa olsun ülkede yaşayan herkesin hayatını koruma sorumluluğu olduğunu hatırlatıyor. Rapor ‘Uluslararası kanunlar doğrultusunda parlamento, terörle mücadelenin Türkiye’nin meşru hakkı olduğunu tanır’ derken, güvenlik operasyonlarının hukuk ve insan hakları çerçevesinde gerçekleşmesi gerektiğini belirtiyor. PKK’nın şiddete dönüşünün kınandığı ve haklı bulunmadığı raporda, Kürt sorununa şiddet yoluyla çözüm bulunamayacağı, bu doğrultuda PKK’ya silah bırakma, Türk hükümetine de ‘çözüm sürecine’ geri dönme çağrısı yapılıyor. Bunun yanında çatışma bölgesinde evlerini terk etmek sorunda kalan halka yardım yapılması ve tazminat ödenmesi, bölgeye daha iyi hizmet götürülmesinin gerekliliğine de vurgu yapılıyor. Diyarbakır, Suruç, İstanbul ve Ankara’daki IŞİD saldırıları kınanırken, terörle mücadelede Türk yetkililer ve Europol arasında işbirliğinin arttırılması gerektiği kaydediliyor. Rapor, Suriye krizinde Türkiye’nin taraflar arasında üstlendiği arabuluculuk rolü ve desteği ile birlikte bu ülkeye yaptığı yardımların memnuniyetle karşılandığını söylüyor. Mülteci krizinde AB- Türkiye işbirliği: Raporun diğer kısımlarına oranla ‘endişe’ ve ‘eleştirilerin’ yerine daha fazla olumlu ifadelerin kullanıldığı bu bölümde, Türkiye’nin dünyadaki en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yaparak bu krizle mücadelede büyük insani katkılarının olduğunun altı çiziliyor. Suriyelilere çalışma izni verilmesi de memnuniyetle karşılanan adımlardan. Bunun yanında AB ile Türkiye’nin mültecilerin ve kampların yaşam şartlarının yükseltilmesi ve denizlerde daha fazla can kayıplarının yaşanmasının önlenmesi adına işbirliğini güçlendirmesi gerektiği kaydediliyor. Bu doğrultuda NATO’nun Ege Denizi’nde başlattığı misyon da memnuniyetle karşılanıyor. AB ile Türkiye arasında varılan anlaşmanın önemi vurgulanarak Suriyeli mülteciler için sağlanan 3 milyar euro ödeneğin sağlık, gıda, eğitim alanında hızlı ve etkili fayda gözetilerek kullanılmasının önemi vurgulanıyor. Bu kapsamda ödeneğin etkili kullanıldığını denetleyen bir mekanizma kurulması da gündemde. AB-Türkiye ilişkileri: Demokrasi ve hukuk üstünlüğü konularında Türkiye’de yaşanan gerilemeden ‘oldukça endişe duyulduğunun’ belirtilmesiyle başlayan bölümde Türkiye’nin AB için stratejik partner konumunu koruduğu belirtiliyor. Üyelik müzakereleri sürecinde Türkiye ‘somut ve samimi adımlar’ atmaya çağrılırken, komisyona müzakerelerin nasıl ilerlediğini yeniden değerlendirme, bunun yanında göç, terörle mücadele, enerji, ekonomi ve ticaret alanında ikili ilişkilerin nasıl güçlendirileceği konusunda daha sık ve açık üst düzey diplomatik iletişimin arttırılması çağrısı yapılıyor. Yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesi, siyasi partilere yapılan mali yardımlarda şeffaflık, seçim kampanyalarına sivil toplumdan aktif katılımın arttırılması isteğinde bulunulan raporda, seçim öncesi yayınlarda medyanın muhalif partilere yer verme adına uyguladığı ayrımcılık ve HDP başta olmak üzere kimi muhalif parti merkezlerine ve adaylarına yapılan saldırılar ‘siyasi kutuplaşmayı arttırdığı’ için de eleştiriliyor.

Diğer yandan, Komisyon’un, 2015 İlerleme Raporu’nu genel seçimler sonrasına ertelenmesinin, Türk hükümetinin mülteciler konusundaki işbirliği karşılığında AB’nin temel haklar konusunda sessiz kaldığı izlenimi verdiği için yanlış bir karar olduğuna inanıldığı kaydediliyor.

Kıbrıs sorunu: Kıbrıs müzakerelerinde kat edilen yol memnuniyetle karşılanırken, Kıbrıs’ın tüm vatandaşlarına eşit hak ve imkanların tanındığı ‘iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyona evrilmesine destek verildiği kaydediliyor. Bu konuda taraflara üzerinde anlaşmaya varılan tüm önlem ve kararları bir an önce hayata geçirme ve Türkiye’ye de varılan anlaşmalar gereği yükümlülüklerini yerine getirme çağrısı yapılırken, Kıbrıs konusunun halledilmemesinin AB-Türkiye ilişkilerini de etkilediği bildiriliyor. Söz konusu raporu hazırlayan AP’nin Türkiye raportörü Kati Piri, Euronews Brüksel muhabiri Sandor Zsiros’a verdiği röportajında Türkiye hakkındaki endişelerini söyle belirtiyor:

“Ne yazık ki Türkiye AB üyelik müzakereleri sürecinde, Avrupa standartlarına daha yaklaşmak yerine bu standartlardan hızla uzaklaşıyor. Şunun da altını çizmek gerekiyor ki bu parlamento ‘göçmen krizinde işbirliği alanında evet, Türkiye’ye ihtiyacımız var’ diyor. Ancak bu ülkenin içinde olanlara da dikkat etmemiz gerekiyor çünkü hepsi birbiriyle bağlantılı. Kürt sorunu, Türkiye’nin güneydoğusunda olanlar ve basın özgürlüğündeki çok hassas durumlar… Bunlar parlamentonun oldukça endişelendiği konular.”

“Türkiye’de sadece medya kurumlarına değil, Can Dündar ve Erdem Gül davalarında olduğu gibi gazetecilere de bireysel olarak saldırılar olduğunu görüyoruz. Bunlar dışında vatandaşların hatta çocukların bile sosyal medyada yaptıkları eleştiriler sebebiyle hedef alındığını görüyoruz. Ülkede ifade ve basın özgürlüğü oldukça kötü durumda. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Avrupa’daki ifade özgürlüğüne de müdahale ettiğini görüyoruz. Bence bu noktada yeni bir sınıra ulaştık diyebiliriz.”

“400 bin Kürt evlerinden oldu. Güneydoğu’daki durum yakın zamanda düzelecek gibi gözükmüyor. ‘Güvenilir bir ortak’ diyebilmemiz için istikrarlı ve daha demokratik bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Bu sebeple de bu çok kritik konuları Ankara hükümeti ile birlikte masaya yatırmalıyız.”

Raporun tamamını İngilizce olarak buradan okuyabilirsiniz.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

HRW'den Ankara'ya suçlama: Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde hak ihlalleri yaşanıyor

ABD'nin yeni yaptırım tehdidi Türk-Rus ticaretini nasıl etkiledi?