TL'deki kayıpların nedeni içeride mi dışarıda mı

TL'deki kayıpların nedeni içeride mi dışarıda mı
© 
By Faruk Can
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Türk Lirası'daki gerilemenin bir kısmı dış etkenlerden kaynaklansa da yatırımcılar ağırlığın yapısal sorunlarda olduğunu düşünüyor

REKLAM

Dolar ve Euro, Türk Lirası karşısındaki yükselişini sürdürüyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's geçtiğimiz haftalarda Türkiye'nin kredi notunu bir basamak daha düşürmüş bu durum TL'deki kayıpları artırmıştı. Dolar TL karşısında 4.40,  Euro 5,27, Sterlin ise 5,98 gibi rekor seviyelere kadar ulaştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar ve danışmanlardan oluşan siyaset cephesi kurdaki hareketliliğin dış kaynaklı hatta Türk ekonomisini baltalamak için kasıtlı girişimlerden kaynaklandığı konusunda hemfikir. Buna çözüm olarak cephenin önde gelenleri yerli ve milli politikalara dönmeyi savunuyor hatta bir ‘kurtuluş savaşı’ ruhuyla mücadele edilmesi gerektiğini belirten açıklamalar yapıyor.

Peki işin aslı gerçekten öyle mi?

Dolar ve Euro’daki yükselişin etkenlerinden bir kısmının dış kaynaklı olduğu doğru. Özellikle Türkiye’nin komşusu Suriye’de ABD ve Rusya’nın doğrudan karşı karşıya gelme ihtimalinin artması ve sıcak savaş riski yatırımcıların güvenli liman olarak gördükleri dolar ve altına yönelmelerine neden oluyor.

Yine ABD ve Çin arasında geçtiğimiz haftalarda gümrük tarifeleri üzerinden bir hayli gerilen ticari ilişkilerde yumuşama sinyallerinin gelmesi de doları olumlu etkiledi.

Bunlar bu hafta döviz kurundaki seyri belirleyen dış etkenler. Fakat 2013 yılından bu yana dönemsel dalgalanmaları saymazsak Türk Lirası’nın sürekli olarak değer kaybetmesi bize daha temel sorunların olduğunu gösteriyor.

Uzun vadeli kayıpların nedeni yapısal sorunlar

Uluslarası yatırımcılar Türk Lirası’ndaki uzun vadeli değer kaybının yapısal sorunlardan kaynaklandığını düşünürken son dönemdeki sert kayıplardan ise genelde ekonomi politikalarını özelde ise para politikalarını sorumlu tutuyor.

Para politikalarının belirleyicisi olan Merkez Bankası’nın siyasi baskı altında olduğu ve yüksek faizlerin karşısında olduğunu açıkça belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen TL’deki kayıpları dengelemek için faiz arttırımına gitmeye cesaret edemeyeceği yönündeki düşünceler Türk Lirası’nda gerilemenin süreceği beklentilerini arttırıyor.

Nitekim Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın para politikalarında ilave sıkılaştırmalara gidilebilir açıklaması yapması bile dolar/TL kurunun yönünü aşağı çevirmesine yetti ve bu durum kurumun ne kadar belirleyici olduğunun aslında bir anlamda ispatı. Bankanın gerekli gördüğü yerde bağımsız bir şekilde müdahale edemeyeceği görüşleri de haliyle negatif etki yapıyor.

Nomura International Ekonomisti İnan Demir enflasyonun düşürülüp cari açığın azaltılması gerektiğine inanan yatırımcıların hükümetin büyümeyi hızlandırmaya çalışmasıyla hayal kırıklığına uğradığını belirtiyor.

Piyasa uzmanı Atilla Yeşilada ise son derece gerilen ekonomide erken seçim şartlarının oluştuğunu hükümetin de olası bir seçimde zaferi garantilemek için ayağını gazdan çekmeden büyümeyi destekleyici teşviklere devam edeceği tahminin de bulunuyor. Yeşilada şu anda müdahale edilmezse uzun vadede bu durumun kangrene dönüşeceği uyarısında da bulunuyor.

Özel sektör borçları

Ekonomide acil durum sinyali veren bir diğer konu da özel sektörün borç yükü. Özellikle de yabancı para cinsinden olanlar. 2001 krizinin patlamasındaki önemli kalemlerden biri olan kamunun dış borç yükü, sonrasında alınan önlemler sayesinde bir hayli azaldı. Şu anda hazinenin yabancı para cinsinden borcu sıkıntı olacak düzeylerde değil.

Fakat uluslararası likiditenin de bol olduğu dönemde özel sektörün döviz cinsi borcu korkutucu düzeylere ulaştı. Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir düzeyde tutmaya devam eden Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR Eurasia’nın Rating Başkanı Orhan Ökmen “brüt dış borç toplamının milli hasılanın yarısını aşmış durumda olması dikkatle izlenmesi gereken bir seviyedir: Hacimsel bazlı ekonomik büyümeler, iç tasarruf yetersizliği ve cari açık sorunu olan, kredi hacminin üst sınırını aşan ülkeler açısından her zaman stres kaynağıdır. Mevcut sınırlı kaynakların doğal kapasiteleri aşırı yüksek ekonomik büyüme için suni olarak zorlanması nedeniyle dış borçlar artmaktadır” şeklinde açıklama yaptı.

Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden Yıldız Holding ve Doğuş Holding’in yanı sıra Unit Investments’ın Türkiye iştiraki Yeni Elektrik Üretim AŞ’nin kredilerini yeniden yapılandırmak için bankalarla masaya oturması dikkatlerin buraya yönelmesine yol açtı.

Yıllık raporlarında faaliyetleri açısından herhangi bir sıkıntı görülmeyen bu şirketlerin borçlarını yapılandırmak istemesi tek başına sıkıntılı bir durum değil. Nitekim BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben “Döviz kurlarının yükselmesi, uluslararası gelişmeler ve kaynak vadelerinin kısa olması nedeniyle bir kısım büyük gruplara ait kredilere ilişkin ortaya çıkan hususların münferit olaylar olduğunu belirterek toplam kredileri 2,2 trilyon TL seviyesine ulaşan bankacılık sektörünün bu tür kredileri yönetebilecek güç ve kabiliyette olduğunu" vurguladı.

Ama bu grupların medyaya yansıyan adımlarının genel bir eğilimin işaret fişeği olması durumunda ve faaliyetleri açısından da sıkıntılı olan ya da likidite bolluğunda yüksek kaldıraçlarla borçlanan şirketlerin de bankaların kapısına dayanması yeni bir açmaza girilmesine yol açabilir. O zaman Akben’in bahsettiği 2,2 trilyon liralık derinliğin yeterli olmama riski de bulunuyor.

REKLAM

Sonuç olarak dış etkenleri elbette göz önünde bulundurduktan sonra enflasyon ve cari açıkla sınırlı olan sorunlarımız doğru yönetilemediği için Türk lirasında hızlı değer kaybına (devalüasyon) evrilmiş durumda. Eğer bu durumda da yeterli önlemler alınamaz ise özel sektörün yüksek döviz borçları nedeniyle yeni bir likidite krizine evrilme ihtimali hiç de uzak görünmüyor.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Dünya Bankası, Türkiye'ye ilave 18 milyar dolar finansman sağlayacak

Ogün Samast: Hayal ve Tuncel 'arkamız sağlam' diyordu

Ekonomideki 'U dönüşü' sonrası Merkez Bankası'nın rezervleri artıyor