Euroviews. Mülteciler için Küresel Mutabakat: Zengin ülkelerin mültecileri uzakta tuttuğu bir model

mülteci aile
mülteci aile
© 
By .
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button
Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Ekonomi profesörü Behzad Yaghmaian euronews için Birleşmiş Milletler'in 'Mülteciler için Küresel Mutabakat'ını değerlendiren bir yazı kaleme aldı

REKLAM

Behzad Yaghmaian*

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu mültecilerin barınması ve desteklenmesine ilişkin yükümlülükler ve sorumlulukların daha adil koşullarda paylaşımı amacı ile tasarlanmış 'Mülteciler için Küresel Mutabakat’ın son halini onaylamaya hazırlanıyor.

Ancak mutabakat zengin ülkelerin sınırlarını istenmeyen mültecilere karşı korumasına yönelik bir model olarak tasarlanmış. Mevcut hali ile mültecilerin hayatlarını tehlikeye atmak pahasına da olsa küresel Kuzey ülkelerinde güvenlik arayışlarını engellemekten uzak. Bu sebeple daha az koruma ve daha çok can kaybına sebep olması kuvvetle muhtemel.

Mültecilere yönelik korumanın özelleştirilmesi

Mutabakat mültecilere yönelik korumanın sorumluluğunu devletten özel sektöre aktararak mülteci güvenliğinin özelleştirilmesi temelinde riskli bir model öngörüyor. Böylesi piyasa odaklı bir anlayış güvencesiz özel sektör girişimlerinin teminatlı kamu sektörü taahhütlerinin yerini almasının önünü açacak. Özel sektöre, yabancı yatırımcıya, Dünya Bankası ve benzeri uluslararası kuruluşlara olan bağımlılığı arttırarak genellikle devlet ve kamudan beklenen garantileri, öngörülülüğü ve istikrarı azaltacak.

Bu bağlamda Mutabakat’a hakim olan piyasa odaklı anlayış baskın neo-liberal paradigmanın ruhu ile örtüşen bir mülteci koruma modeli oluşturuyor. Zengin ülkelerde hizmet sunumunun özelleştirilmesi son birkaç sene içinde ciddi emek sömürüsüne, hizmetlerin pahalılaşması, erişimin azalması ve daha başka bir takım sorunlara yol açtı. Mültecilerin korunması konusunda özel sektörü etkin kılmak benzer yetersizlikler ve erişim krizleri tetikleyecek.

Mutabakat mültecilerin haklarını ve korunma ihtiyaçlarını işletme sahiplerinin iktisadi çıkarları ile piyasa kurallarının inisiyatifine bırakıyor. Mutabakat‘ın hedeflerinden biri olan “üçüncü ülkelerde ihtiyaç duyulan niteliklere sahip mültecilerin belirlenmesini de içeren mülteciler için iş gücü esnekliği” buna bir örnek teşkil ediyor. “Mülteciler için iş gücü esnekliği” hedefi uygulamada mültecileri fiili ekonomik göçmenlere dönüştürüyor.

Ayrıca istihdam piyasasına erişimdeki güvencesizliği arttırıyor ve mültecileri iltica yolu ile üçüncü ülkeye yerleştirme olasılığından yoksun kılıyor. İstihdam piyasasının taleplerini karşılayabilecek ve yabancı işverenlerin kâr-zarar hesapları ile örtüşebilir durumdaki mültecilere yardımı amaçlayan bu piyasa odaklı yaklaşım, ekonomik göçmen olarak kabul edilmiş mültecilerin kalıcı oturum izni veya vatandaşlık alma olasılıklarını sıfırlıyor.

Böylece seçilecek az sayıda mültecinin kaderi sürekli gelişen esnek istihdam piyasasının talepleri ile örtüşebilme şansına bağlı hale geliyor. Mutabakat piyasa koşullarına bağlı olarak işlerinin sonlanması durumunda bu mültecilere ne olacağı sorusuna ise belirgin bir cevap vermiyor.

Mültecilerin korunmasında uluslararası iş bölümü

Mutabakat mültecilerin korunmasında eşit olmayan bir uluslararası iş bölümü modelini kurumsallaştırıyor. Bu model mültecilerin şu anda bulundukları ülkelerdeki geçici yerleşim sürelerinin uzamasını ve beraberinde temel haklardan yoksun kalmaları ile ekonomik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarına cevap verilememesi durumunu getiriyor. Mültecilerin halihazırda yüzde 85’i, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) yetkisi ile, küresel güney ülkelerinde bulunuyor. Bu ülkelerde türlü ekonomik, sosyal ve diğer güvencesizliklere maruz kalan mülteciler korunma konusunda türlü ve birçok durumda ağır yetersizlikler ve eksikliklerle karşılaşıyor.

Mutabakat fikri zahiren tam da bu mevcut eksiklik ve yetersizliklerin öngörülebilir bir yükümlülük ve sorumluluk paylaşımı ile giderilmesi motivasyonu ile ortaya çıktı. Mültecilerin korunmasına yönelik mevcut uluslararası iş bölümü yapısının mültecilerin mekansal yeniden dağıtımı (üçüncü ülkeye yerleştirme) ve benzer başka planlar ile değiştirilmesi olasılığına umut kaynağı oldu.

Ne var ki, üzerinde anlaşmaya varılmış ilkeler metni eski mekansal düzenlemeleri pekiştirmenin ötesine geçemiyor. Halihazırda mültecilere ev sahipliği yapmakta olan ülkelerden mültecilerin korunmasına yönelik gerekli mekanı ve kaynakların büyük çoğunluğunu tedarik etmeleri isteniyor. Zengin ülkelerin de kalkınma yardımı, ayrıcalıklı ticaret anlaşmaları, özel sektör yatırımları ve benzer yollar ile yardım etmeleri öngörülüyor. Mültecilerin mekansal yeniden dağıtımı mutabakatta öncelikli bir seçenek olarak ele alınmıyor.

Mutabakat’ın halihazırda ev sahibi olan ülkelere yapılmasını öngördüğü kalkınma yardımı mültecilerin gelecekte zengin Batı ülkelerine göçünü engellemeye yönelik olsa da kalkınma yardımının göçü azaltmadaki etkinliği tartışmalı bir konu. Sorunlu ve eksik bir koru(n)ma anlayışına dayanan model, mültecilerin süregelen hareketliliği altında yatan sebepleri de tam anlamı ile tespit edemiyor.

Halihazırda ev sahipliği yapmakta olan ülkelerdeki istihdam olanakları mültecilerin korunmasında muhakkak ki önemli rol oynuyor. Ancak araştırmalar istihdama erişimin mültecilerin hareketini durdurmada tek başına yeterli bir faktör olmadığını gösteriyor. Kapsamlı bir güvenlik hissinin eksikliği ve dünyanın başka bir yerinde arzu edilen güvenlik koşullarına ulaşılabileceği inancı da göç hareketlerini etkileyen faktörler arasında sıralanıyor.

Mutabakat mültecilere bulundukları ülkelerde istihdam yaratabilmek adına özel sektörün ekonomik müdahilliğini desteklerken mültecilerin iş ve istihdama yönelik haklarını büyük oranda göz ardı ediyor. Böylesi bir yok sayma mültecileri özel teşebbüs ve büyük çok uluslu şirketler nazarında ucuz ve korunmasız iş gücüne dönüştürme riskini taşıyor. Ayrıca mülteci haklarını piyasa ilişkilerinin mantığı karşısında ikincil plana atıyor.

İstihdam kuşkusuz önemli bir mesele. Geçinmeyi mümkün kılacak düzenli bir işte çalışmak daha da önemli. Mülteciler için yenilenebilir ya da düzenli oturum izni ise can alıcı bir nokta. Keza kendileri ve aileleri için güvenli ve sürdürülebilir bir hayat imkanı sunan bir ülkenin vatandaşlığını almak daha da önemli.

Siyasi istikrarsızlık, insan hakları ve bireysel özgürlüklerden mahrumiyet hali mültecilerin göç hareketlerini şekillendirmeye devam ediyor. Bu bağlamda savaş, çatışma, başka türlü felaketler ve güvensizlikler neticesinde yerinden edilmiş mültecilerin arzu ettikleri ve hedefledikleri güvenli alanlara ulaşana kadar yer değiştirmeye devam etmeleri kaçınılmaz.

Gelecek

Özetle, Mutabakat üzüntü verici bir bildiri. Çünkü hem mültecilere yönelik korumanın giderek küçülen bir alana sıkıştığını, hem de varlıklı ülkelerin ve vatandaşlarının şiddetten kaçmak zorunda kalanlara kucak açmada artan isteksizliğini gösteriyor. Mülteciler için Küresel Mutabakat UNCHR’nin büyüyen mülteci krizine bir çözüm bulmak için attığı bir adımdı.

İki yıl süren yoğun pazarlıkların sonunda geldiğimiz noktada elimizde bağlayıcılığı ve dahası üçüncü ülkeye yerleştirme konusunda bir taahhütü olmayan, ve mültecilere halihazırda ev sahipliği yapan ülkelere yardım konusunda sözden ibaret bir desteğin ötesine geçmeyen bir anlaşma var.

REKLAM

Atlantik’in her iki tarafındaki siyasi atmosfer göz önüne alındığında zengin ülkeleri büyüyen mülteci nüfusunun korunma ihtiyaçlarına cevap verebilecek daha yüksek kotalı bir yerleştirme modelinin uygulanmasına ikna etmek oldukça zorlu bir iş. Ancak zorluklar, üçüncü ülkeye yerleştirme ve mülteci haklarını merkeze alan hak savunuculuğundan vazgeçmemize yol açmamalı.

UNCHR’in desteklediği her anlaşmanın ön planında ve merkezinde mülteci hakları ve üçüncü ülkeye yerleştirme olmalı. Yükümlülük ve sorumlukların öngörülebilir paylaşımı mevcut uluslararası iş bölümü yapısında bir değişimi zorunlu kılıyor. Böyle bir değişim ancak üçüncü ülkeye yerleştirmede ciddi bir artış ile mümkün olabilir. Uzun vadede, mültecilerin korunmasını ancak ve ancak ödünsüz bir hak ve yeniden yerleşim savunuculuğu mümkün kılabilir. Pragmatik olarak değerlendirildiğinde de aşikardır ki izlenecek en iyi yol doğru olan üzerinde ısrarcı olmaktır.

*Behzad YaghmaianRamapo College, New Jersey’de ekonomi profesörü. Embracing the Infidel: Stories of Muslim Migrants on the Journey West (Kafiri Kucaklamak: Müslüman Göçmenlerin Batı’ya Yolculuk Hikayeleri) kitabının da yazarı.

Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, euronews'ün editoryal görüşünü yansıtmaz

Bu haberler de ilginizi çekebilir

REKLAM

Almanya'da aşırı sağın yükselişi: Yüzleşmek zorundayız

ABD’nin İran Anlaşması’ndan çekilmesi Avrupa’nın çıkarına

AB ve Türkiye: Ortak çıkarların bedeli ne olacak?

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Erdoğan imzalı sahte mektupla 'mültecileri bodrumda saklayın' çağrısı

2023'te 282 milyon insan akut açlıkla karşı karşıya kaldı; en büyük kriz Gazze'de

ABD, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyeliği karar tasarısını veto etti