Fransa'nın 'Ayasofya' hikâyesi: Panthéon

Panthéon/Paris
Panthéon/Paris © AFP
By Fatih Yetim
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Fransa Kralı XV. Louis'nin adağı olarak inşa edilen, ihtilalle birlikte Cumhuriyetçiler ve Katolikler arasında çekişmeye sahne olan, kilise ve anıt mezar arasında gidip gelen Panthéon'un hikayesi

REKLAM

Fransa’nın Metz şehrinde yazdan kalma ılık bir sonbahar akşamı. Hasta yatağında bir kral… Etrafındakiler bu hasta adamın dudaklarından dökülecek son arzusunu yerine getirmeye hazırlanırlar. Oysa henüz 34 yaşında ölmeye hiç de niyetli olmayan genç kral son arzu yerine bir adakta bulunmayı tercih eder: İyileşmesi durumunda Paris’te o zamanlar Sainte Geneviève Manastırının harabe halinde bulunduğu tepeye, şehri Hun imparatoru Attila’nın saldırısından koruduğuna inanılan milli azize Geneviève’e yakışır bir kilise inşa ettirme sözü verir. Bu adağın, ülkesinde yıllar sonra Cumhuriyetçiler ve Katolikler arasında alevlenecek kavganın sembolü olacağını bilmeksizin… İşte kilise olarak inşa edilip anıt mezara çevrilen meşhur Panthéon’un hikâyesi böyle başlar (Panthéon: Milli kahramanlar ve ünlüler anısına inşa edilen anıt-yapı; bildiğimiz türbe!).

İyileşir iyileşmez Paris’e dönen XV. Louis, dönemin önde gelen mimarlarından Jacques-Germain Soufflot’ya Sainte Geneviève kilisesinin inşa emrini verir. Roma’daki Panthéon’dan esinlenilen bir planla 1764’de işe başlayan mimarın ömrü kilisenin tamamlanmasını görmeye yetmez. Adak sahibi ve inşaata ilk taşı koyan XV. Louis de on yıl sonra tarih sahnesinden çekilir. Klasik kilise mimarisinden çok farklı olarak tasarlanan yapının inşaatı uzadıkça uzar ve nihayet Cumhuriyet devrimiyle karşılaşılır. Artık Fransa’da kilise inşaatlarını finanse edecek ne kral kalmıştır ne de kardinal.

Nihayet 1790’da, devrimden bir yıl sonra yapımı tamamlanan kiliseyi kısa bir süre sonra yeni bir inşaat daha beklemektedir. Millet Meclisi’nin 1791’de aldığı kararla kilise, yapılacak köklü değişikliklerden sonra anıt mezar olarak “kutsanır.” Fransa tarihindeki önemli şahsiyetlerin naaşlarının bu devasa mezarlığa defni uygun görülür. Ancak Paris’in seçkin Katolik ailelerinin ikametgâhı olan Latin Mahallesinde (quartier latin), Luxembourg bahçesinin (Jardin du Luxembourg) hemen karşısında bulunan bu gösterişli yapının dönemin Cumhuriyetçilerine öylece bırakıldığı sanılmasın. Fransa’nın ilk imparatorluk tecrübesini yaşadığı I. Napoléon döneminde yapının zaman zaman Katolik ayinleri için kullanılmasına izin verilir.

“Bırakın Voltaire orada kalsın, böylece her gün ayini dinleyerek cezasını çeker”

Ülkenin krallığa döndüğü döneme gelindiğinde (1821-1830) XVIII. Louis’nin emriyle Panthéon, yeniden Sainte Geneviève’e ithaf edilerek tamamen kiliseye çevrilir. Ancak bütün bu el değiştirmeler sırasında kilise karşıtlığı ile bilinen tarihi şahsiyetler (Voltaire, Rousseau, Victor Hugo, Emile Zola, Marcelin Berthelot, Jean Jaurès vs. hepsi aynı dönemde defnedilmemiştir) dâhil bütün naaşlar Panthéon’da bulunmaya devam eder. Voltaire gibi, Katolikler tarafından “din düşmanı” ilan edilen birinin mezarının bir kilise bünyesinde bulunuyor olmasını dönemin kıralı XVIII. Louis şöyle açıklar: “Bırakın Voltaire orada kalsın, böylece her gün ayini dinlemek zorunda kalarak cezasını çeker.”

1830 devrimiyle kilise özelliği elinden alınan yapı yeniden “laikleştirilir” ve adına insanlık tapınağı manasında “Temple de l’Humanité” denir.

Fransa’ya ikinci kez imparatorluk “zevkini” tattıran III. Napoléon tahta geçtiğinde ise, beklendiği üzere anıt mezarı Kiliseye yeniden devreder.

XIX. yüzyılda Fransızların bu “elim sende oyunu” nihayet son bulur. 1885’de kilise payesi son kez elinden alınan yapı günümüzde Paris’i ziyaret eden her turistin gezi rehberinde bulunan bir anıt mezardır artık.

'Katolikerin Panthéonu': Invalides askeri mezarlığı

Yaklaşık bir asır süren çekişmenin son faslında Katolikler Panthéon’u kabul ederler ama içlerine tam olarak sindirdikleri de söylenemez. Zira yapı “solcu mezarlığı” olarak anılacaktır bir süre sonra. Bu durumda Invalides askeri mezarlığı da bünyesinde barındırdığı şahsiyetler göz önüne alındığında (Turenne, Vauban, Napoléon, Mareşal Foch vs.) “sağcıların Panthéonu” olarak kabul görür.

Ancak Fransa tarihinde kendisine sık sık “hakem” rolü biçilen General de Gaulle bir kez daha sahneye çıkar. Aynı zamanda silah arkadaşı da olan, İkinci Dünya Savaşının ünlü direnişçilerinden Jean Moulin’in kabrini 1964’de Panthéon’a naklederek Latin Mahallesi ve solcular arasındaki tarihi rekabete son noktayı koyar.

Yolunuz Paris’e düştüğünde, klasik bir tepki olarak “Ne işim var gâvurun mezarında, Voltaire’e Fatiha mı okuyacağız?!” demeyecekseniz eğer, bu mimari şaheseri ziyaret etmeyi unutmayın.

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Erdoğan'dan sosyal medya açıklaması : Erişim engeli ile adli ve mali yaptırımlar devreye sokulacak

Liderlerin tarihi özürleri ve geçmişin yaralarını sarma çabaları

Fransa 1 Ocak’tan itibaren yurt dışından görevli gelen imamlara kapılarını kapatıyor