EventsEtkinliklerPodcasts
Loader
Bize Ulaşın
REKLAM

Hollanda'da yeni hükümet AB ortak göç politikasından çıkmak istiyor: Mümkün mü?

Hollanda'da yeni hükümetin gündeminin merkezinde bulunan göç meselesi, ülkeyi Avrupa Birliği (AB) ile çatışmaya götürebilir.
Hollanda'da yeni hükümetin gündeminin merkezinde bulunan göç meselesi, ülkeyi Avrupa Birliği (AB) ile çatışmaya götürebilir. © EU
© EU
By Euronews
Yayınlanma Tarihi
Haberi paylaşınYorumlar
Haberi paylaşınClose Button

Hollanda, siyaset gündeminin en sıcak konularından göç konusu ile ilgili Brüksel ile çatışmaya doğru gidiyor olabilir.

REKLAM

Hollanda'da yeni hükümetin gündeminin merkezinde bulunan göç meselesi, ülkeyi Avrupa Birliği (AB) ile çatışmaya götürebilir.

Ülkenin eski istihbarat başkanı ve ülkenin yeni Başbakanı olan 67 yaşındaki Dick Schoof, dört partiden oluşan bir koalisyonun desteğiyle başbakanlık görevini geçtiğimiz Salı günü devraldı.

Koalisyonda Geert Wilders'in aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV), Dilan Yeşilgöz-Zegerius liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), Yeni Sosyal Sözleşme Partisi (NSC) ve Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi (BBB) yer alıyor.

Beklenmedik ittifakta PVV'nin baskın olması AB ile ortak göç politikasına güçlü bir vurgu yapıyor ki bu konu, bir önceki hükümetin çöküşüne yol açmış, geçtiğimiz yılki seçimlere de damgasını vurmuştu.

Koalisyonun göç anlaşması, konut, sağlık hizmetleri, eğitim, mali kaynaklar ve sosyal uyumu "baskı altına aldığı" belirtilen göç akışlarını azaltmaya yönelik kapsamlı bir dizi öneriyi içeriyor.

Girişimler arasında daha göçmenlere yönelik sıkı kabul prosedürleri, olumlu kararların sayısını azaltmak için ispat yükünün tersine çevrilmesi, geçerli oturma izni olmayan kişilerin "zorla dahi olsa" sınır dışı edilmesi ve Belçika ve Alman sınırlarında yakalanan düzensiz göçmenlerin derhal geri gönderilmesi de yer alıyor.

Bir diğer önemli nokta ise şu ifade oldu: "AB'nin sığınma ve göç politikasından çekilme maddesi en kısa sürede Avrupa Komisyonu'na sunulacak."

Henüz resmi olarak sunulmayan bu iddialı talep, üye devletlerin Yeni Göç ve İltica Paktı'na son onayı vermesi ile aynı hafta ortaya atıldığı için Brüksel'in dikkatini çabuk çekti. Bu kapsamlı reform, sığınmacıların gelişini yönetmek için kolektif, öngörülebilir kurallar belirleyen ve 2015-2016 göç krizine kadar uzanan siyasi bir girişimi tamamladı. Kurucu üye ve müreffeh bir ekonomi olan Hollanda'nın geçmiş ve gelecekteki AB politikalarından muaf tutulmak istemesi haberi, AB'de şaşkınlık ve derin şüpheyle karşılandı.

AB politikalarına yönelik muafiyet talepleri oldukça nadir görülüyor.

Danimarka'nın Euro Bölgesi ve Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanı (AFSJ) olmak üzere iki muafiyeti bulunuyor. İrlanda'nın da iki muafiyeti var: AFSJ'den ve İngiltere ile ortak sınırı nedeniyle Schengen Alanı'ndan. Polonya'nın ise muafiyet talep ettiği yalnızca bir politika alanı var ki o da yalnızca pratik uygulamayı içeren Temel Haklar Şartı'na yönelik.

Hollanda şimdi birliğin altıncı muafiyet talebini gerçekleştirmek üzere hazırlık yapıyor.

Temelde AB, etkili olabilmek için ortak kuralların tekdüze uygulanması gereken ve çatışma durumunda ulusal normlara üstün gelen bir sistem. Aksi takdirde, birliğin "tek piyasası" dağılır ve keyfi standartların karmaşık bir labirentine dönüşür.

AB ortak politikalarından muaf tutulma taleplari olağanüstü olarak görülüyor. Çünkü muafiyetler, bloğun temel mantığını hiçe sayarak, paylaşılan yasa bütününde kalıcı bir açık oluşturuyor. Yoğun bir şikayet veya yoğun bir çıkar söz konusu olmadığı sürece daha büyük siyasi bir hedefi engelleyecek bir üye ülke tarafından gündeme getirildiği için de doğası gereği politik.

Danimarka, 1992'de düzenlenen referandumda Maastricht Anlaşması'nın reddedilmesinin ardından Euro Bölgesi, iç işleri ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası'ndan muaf tutulma hakkını kullanmıştı. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi sonrası Danimarka, tarihi referandumla AB'nin ortak güvenlik ve savunma politikalarına katılma kararı aldı.

Muaf olma hakkı, 1997 Amsterdam Antlaşması’nın göç, adalet, güvenlik ve temel haklar gibi alanlarda AB kurumlarına yasa çıkarma yetkisi vermeyi önerdiğinde genişletildi. O zamana kadar, ASFJ hükümetlerin elindeydi ve Avrupa Komisyonu'nun katılımı olmadan yürütülüyordu.

Danimarka'dan sonra İrlanda da aynı muameleyi talep etti ve her iki ülke de kendilerini ASFJ kapsamında kabul edilen kararlardan muaf tutmaya yönelik bir protokolü güvence altına aldı.

Amsterdam Antlaşması'na eklenen protokoller bugün hala yürürlükte. İrlanda'nın muafiyeti ise esnek olurken, Dublin'in göç kurallarına duruma göre dahil olmasına veya çıkmasına izin veriyor.

Polonya daha sonra bu örneği izledi. 2007 Lizbon Antlaşması'nın Temel Haklar Şartı'na tam yasal yetki vermesi öncesinde ülke, Şart'ın muhafazakar aile değerleriyle çatışacağından korkarak yargı uygulamasından muaf tutulma talebinde bulundu. Şart'ın Polonya'daki uygulamasını sınırlamak için bir protokol hazırlandı. Polonya'nın muafiyet talebinin gerçek kapsamı o zamandan bu yana tartışma konusu olmaya devam ediyor.

REKLAM

Hollanda göç konusunda benzer bir muafiyet kazanabilir mi?

KU Leuven Avrupa Hukuku Enstitüsü başkanı Elise Muir, Hollanda'da yeni hükümetin AB göç politikasından çekilmesine yönelik olarak, "Cevap basit: bir üye devlet, AB mevzuatı kabul edildikten sonra muaf tutulamaz. AB üyeliğinin amacı, birliğin yasalarına uymayı taahhüt etmek," dedi.

Muir, mevcut muafiyetlerin, yeni ülkelerin katılımı veya anlaşmaların revize edilmesi sırasında oluşturulduğunu belirterek, "Ancak bu şu anda olası değil ve tüm devletlerin oybirliği ile onayını gerektiriyor," diye ekledi.

Alternatif olarak, bir muafiyet talebi, taslak yasa müzakereleri sırasında önerilebilir. Ancak AB'nin Yeni Göç ve İltica Paktı kesinleşti ve üye ülkelerin uzun zamandır beklenen reformu yeniden tartışmaya istekleri yokmuş gibi görünüyor.

Leiden Üniversitesi göç hukuku profesörü Mark Klaassen de Hollanda'nın "hem mevcut haliyle hem de göç anlaşması reformlarından sonra sığınma müktesebatına tamamen bağlı olduğunu" vurguluyor.

Başvuruları tarama süreçlerini genişletme, inceleme prosedürlerini hızlandırma, sığınmacıları yeniden dağıtma ve ortak bir mali havuz oluşturma hükümleriyle Yeni Göç ve İltica Paktı, blok genelinde gerçek dayanışmayı garanti altına almak için ortaya atıldı. Diğer bir deyişle, herkesin sınır ötesi zorlukların yükünü omuzlamasını sağlamak amaçlandı.

REKLAM

Klaassen ayrıca, "Bu tür bir muafiyet müzakeresi, reform ile uyumlu olmazdı, bu da böyle (Hollanda'nın anlaşmadan) çekilmesinin neden düşünülemez olduğunun başlıca nedenlerinden biri," dedi.

'Aşırı sağın, seçmene boş bir vaadi'

Profesör, Hollanda hükümetinin, Komisyon'dan çekilme talep ederek oybirliği ile onay alma şansının düşük olduğunu ve bu tür bir muafiyet kazanması durumunda, muhtemelen sığınmacıların Hollanda'dan komşu ülkelere geçeceği gerçeğinin farkında olduğunu düşünüyor. Profesör ayrıca, bu "cesur hamlenin" arkasında seçim kampanyasının yer aldığına inanıyor.

"Yeni hükümetimizin, Komisyon'a başvurarak bir muafiyet elde etmeye yönelik bir prosedür olmadığını bildiğine ve anladığına kuvvetle inanıyorum," diyen Klaassen, "Bu, koalisyondaki aşırı sağ partinin seçmenlerine boş bir vaadi olarak kalacak," diye ekledi.

Avrupa Komisyonu ise Euronews'e yaptığı açıklamada, siyasi programlar hakkında yorumda bulunmazken, anlaşmanın 14 Mayıs'taki son oylaması sırasında, Hollanda'nın masaya konulan tüm mevzuatın lehine oy verdiğini belirtti.

"Antlaşmalar, Hollanda için bu alanda (içişleri alanı) bir çekilme maddesini düzenleyen kuralları (bir protokol şeklinde) içermiyor," dedi bir Komisyon sözcüsü.

REKLAM

"Bir kez kabul edildikten sonra, AB hukuku ilgili tüm üye devletler için bağlayıcıdır ve yürürlüğe girmesinin ardından her yasal düzenleme içinde yer alan özel hükümlere göre uygulanır. (Yeni Göç ve İltica) Paktı'nın araçları Hollanda için bağlayıcı olacaktır."

Haberi paylaşınYorumlar

Bu haberler de ilginizi çekebilir

Hollanda'da eski istihbarat direktörü Dick Schoof başbakan olarak önerildi

Hollanda, Bulgaristan'ın Schengen'e katılmasına itirazını geri çekti

Orban'ın sürpriz Moskova ziyareti AB ülkelerinin tepkisini çekti